Sıkça eleştirilere maruz kalan iyimserliğimin mükafatını aldım. Fransa’da Sosyalistler on yedi yıldır sağın tekelindeki Cumhurbaşkanlığını François Hollande ile kazandılar ve ülke 2. François baharını yaşıyor. Beklendiği kadar büyük farkla olmasa da, Hollande kamuoyu yoklamalarının başından beri tespit ettiği gibi Sarkozy’yi yendi. Paris’te Bastille Meydanını dolduran yüzelli binden fazla insanı görünce, 1981 yılında bir diğer François’nın, on dört yıl boyunca devlet başkanlığını yapan Mitterrand’ın efsaneleşmiş zafer gününü hatırlamamak mümkün değil. Ne de olsa 5. Cumhuriyet’tin başlangıcından beri sadece ikinci kez bir sosyalist cumhurbaşkanı seçiliyor. Üstelik iki François’nın aldıkları sonuç bile neredeyse aynı: yüzde 51,67 ve 51,76! 

Fransız halkı Hollande’ın zaferi kadar ülkenin (ve dünyanın!) Sarkozy’den kurtuluşuna da imza atmış oldu. Sarko’nun kaybetmesini aşırı sağcı Le Pen’in destek vermeyen duruşuyla açıklamak isteyenler var elbette. Ancak bu yeterli bir argüman değil. Zira Sarkozy Fransız yakın tarihinin De Gaulle’den beri en sevilmeyen cumhurbaşkanı olarak kitaplara geçecek. Beş yıllık iktidarı süresince ülkeye yaptığı kimi geri dönülmez zararlar kadar, ülkenin kompradorlarından başkasını düşünmemesi, cumhurbaşkanlığına yakışmayan hal ve tavrı, daha ciddi olarak da yabancı düşmanlığı, halkı yok sayması, sosyal adaleti çiğnemesi, popülist ve yanar-döner politikaları da 2007’de kendisine oy verenleri bile çileden çıkartmıştı.  

Bu hafta Hollande, hakedilmiş zaferini kutlamak için biraz soluklansa da, koltuğun devir teslim tarihi belli oldu: 15 Mayıs’ta resmen cumhurbaşkanlığı görevini üstlenecek. Hollande’ın ilk hedefi, Parlamento’da da mutlak çoğunluğu arkasına alabilmek. 10 ve 17 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek genel seçimlerde solun aynı performansı göstermesi gerek. Üstelik bir kişinin aday olduğu cumhurbaşkanlığına benzemez genel seçimler, diğer sol partilerle pazarlığı iyi yapmak gerekecek. Zaten daha şimdiden Sol Cephe lideri ve seçimlerden dördüncü çıkan Jean-Luc Mélenchon “seçimlerde koltuk isteriz” diye daha birinci günden ses vermeye başladı. Ancak iktidar ortağı olmaya niyeti yok. Keza Komünistler de bakanlık istemiyor. Diğer müttefik Avrupa Ekoloji-Yeşiller’in talepleri farklı. Cumhurbaşkanı adayları Eva Joly, Genel sekreter Cécile Dufflot ve Yeşil senatör Jean-Vincent Placé, hepsi de kurulabilecek sol kabinede yer almak istiyor. Üstelik hangi bakanlıkları istediklerini bile şimdiden belirlemişler: enerji, ulaştırma, konut veya tarım. 

Hollande’ın işi kolay değil. Sadece hala sürmekte olan ekonomik kriz karşısında değil. Ne soldaki ortaklarının bastırdığı konular kolay, ne de  uluslararası müzakereler. Komünistler ve Mélenchon, Hollande’ın seçim sözleri arasında bulunan Avrupa bütçe birliği anlaşmasını yeniden müzakereye açmasını, hatta daha da ileri giderek anlaşma metninin halk oyuna sunulmasını bekliyor. Bunu bilen Angela Merkel daha ilk tebrik mesajının içinde, eski dostu Sarkozy’nin imzaladığı, ancak Fransız parlamentosundan geçmeyen bu metnin “yeniden gözden geçirilmesini reddeceğini” bildiriyordu.  

Hollande’ın işi zor... Bir yandan uluslararası baskılar, diğer taraftan sol cephe gibi, sendikalar da Sarkozy’nin hiçe saydığı toplumsal adaletin yeniden inşa edilmesi için gözlerini Elysée Sarayının yeni kiracısına çevirdiler. Sosyalistlerin de işi genel seçimlerde kolay olmayacak. Her ne kadar mevcut iktidar partisi UMP’de ciddi çatlaklar olacaksa da, ayrıca sol/sağ ikili dengesi dışında bir üçüncü ayak Milli Cephe UMP’ye çok pahalıya mal olabilir. Hareketin lideri aşırı sağcı Marine Le Pen, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde ettiği yüzde onsekizlik potansiyel ile genel seçimlerde de ağırlığını koyacaktır. Ve burada önemli olan, herhangi bir seçim bölgesinde ikinci tura bir sol bir de faşist aday kaldığında, merkez ve sağın nasıl bir tavır sergileyeceğidir... UMP’nin dağılması ilk aşamada, en azından genel seçimlere kadar sola da yaramayacaktır...