İDD’nin geçen ay düzenlediği ‘Kriz Günlerinde Örgütlenmek’ sempozyumunun sonuç metni açıklandı. Metinde, emeğin birleşik örgütlenmesinin inşa edilmesi gerektiği, bunun da ancak ortak mücadele zeminlerinin kurulmasıyla mümkün olduğu vurgulandı

Birleşik emek mücadelesini örgütleyelim!

İşçi Dayanışma Derneği (İDD) tarafından 29 Eylül’de İstanbul Kadıköy’de eski SES Genel Başkanı Köksal Aydın’ın anısına düzenlenen ‘Kriz Günlerinde Örgütlenmek: İmkânlar, Zorluklar, Arayışlar’ başlıklı sempozyumun sonuç metni dün yayımlandı. Metinde, işçi sınıfı ve emek hareketinin mevcut durumuna yönelik tespitlerin yanı sıra, birleşik bir emek mücadelesinin örülebilmesi için yol haritası niteliğinde öneriler yer alıyor.

İŞÇİLERE KÖLELİK DAYATILIYOR

Metinde DİSK-AR ve Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yaptığı araştırmalara atıfta bulunularak, işçi sınıfına kölelik koşullarının dayatıldığına dikkat çekiliyor. Buna göre işçilerin yarısından fazlası ay sonunu zor getiriyor. 4 işçiden biri yıllık izin hakkını bile kullanamıyor. İşçiler arasında anti-depresan ilaç kullanımı giderek artıyor.
Buna karşın sendikasız işçilerin yüzde 60’ı sendikaya üye olmak istemiyor. 5 işçiden birinin sendika hakkında herhangi bir fikri yok. Sendikadan uzak durulmasının nedeni olarak patron baskısı ve işten atılma tehdidi yaygın olarak düşünülse de sendikalara duyulan güvensizlik ve sendikalar hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olunmaması da önemli bir etken.

MÜCADELE ÖRGÜTLERİ ZAYIF

21’inci yüzyılda işçi sınıfı niceliksel olarak çoğalıyor, ancak güvencesizleşiyor ve parçalanıyor. Sendikalar bir önceki çalışma rejiminin ihtiyaçlarına göre örgütlenmiş yapılar olarak bugün işçi sınıfının çok dar bir bölümünü kapsıyor. Toplu iş sözleşmesi yapma hedefine sıkışmış ana akım sendikacılık her geçen gün etkisini yitiriyor.
Sendikaların büyük bölümü sınıf sendikacılığından uzaklaşmış, bürokratikleşmiş, patronların inisiyatifinde hareket eden sermaye uzantısı kurumlara dönüşmüş durumda. Muhalif sendikaların çalışma tarzı da çoğunlukla alternatif olamıyor, hatta eleştirdiği anlayışlarla belli noktalarda benzeşiyor.

Metne göre, sendikal yapıların krize girmesinin önemli bir nedeni de kadın emekçilerin sorunlarının, taleplerinin görülmemesi ve kadın işçilerin sendikalarda özne olmasının sağlanamaması.

Diğer yandan tüm bu sorunlara ve örgütsüzlüğe karşın işçi sınıfının eylemselliklerinde artış görülüyor. Büyük bir sabırla ve kararlılıkla direnen işçiler aynı zamanda işçi sınıfı hareketinin geleceğinin kurulacağı yolu gösteriyor.

YENİDEN SINIF SİYASETİ GEREK

Metinde, sol-sosyalist hareket ile işçi sınıfı arasındaki ilişkiye de dikkat çekiliyor. Buna göre, solun emekçilerle kurduğu ilişki dışsallaştı ve işyerlerinde-yaşam alanlarında yeterli düzeyde örgütlenme faaliyeti gerçekleşmedi. Bugün yeniden sınıf siyaseti iddiasını güçlü bir şekilde gündeme alıp işçi sınıfıyla içsel ilişkiler kurmak gerekiyor.

ORTAK ZEMİNLER KURULMALI

Metne göre, emek hareketinin geleceği ve bugün sınıf hareketinin ihtiyacı, emeğin birleşik örgütlenmesini inşa etmek. Bu da ancak emeğin birleşik mücadele zeminlerinin olgunlaşmasıyla mümkün. Emekçilerin somut talepleri etrafında görünür kampanyalar gerçekleştirmek, birbirini destekleyen çeşitli (merkezi-yerel, uzun vadeli-kısa vadeli, genel talepler-özel talepler) ortak zeminler kurmak başlangıç noktaları olarak görülebilir. Ancak son dönemde sıkça rastlanan, ortak zeminlerin mevcut bileşenlerin toplamına bile ulaşamayan etkisiz ve sonuç alıcı olmayan yöntemlerin artık terk edilmesi gerekiyor.

SENDİKALAR HÂLÂ İHTİYAÇ

Metinde, tüm güç kaybına rağmen işçi sınıfının öz örgütleri olarak sendikalara hâlâ ihtiyaç olduğu, ancak sendikal hareketin bugünkü yapısının eleştirilmesi ve günümüz koşullarına uygun yeni sendikal pratiklerin örgütlenmesi gerektiği vurgulanıyor. Buna göre, sınıf ve kitle sendikacılığı ilkelerinde, işçileri özne haline getiren komite-konsey örgütlenmeleri anlayışında ısrar edilmesi gerekiyor.

Öte yandan emeğin birleşik mücadelesi için işkollarına sıkışmayan, işçilerin yaşam alanlarında da örgütlenen ve fiili-meşru mücadeleyi merkeze koyan sendika dışı arayışlara da ihtiyaç var. Metinde, bu sendika dışı örgütlenmelerin temel hedefinin güvencesiz çalışanlarla bağ kurmak olduğuna işaret edilerek, şöyle deniyor: “Sendika dışı örgütlenmeler ile sendikal yapılar arasındaki ilişkiyi de birbiri yerine ikame olan değil, birbirini destekleyen ve olumlu manada dönüştüren boyutta ele almak doğru bir yaklaşım olacaktır.”

İŞYERLERİNDE İÇ SAVAŞ YAŞANIYOR

Metinde iş cinayetlerine ve meslek hastalıklarına da dikkat çekilerek, şu ifadelere yer veriliyor: “Sermaye ve emek arasında adeta bir iç savaş yaşanıyor. Buna karşın sendikaların bu meseleye ilgisi, olması gerekenin çok uzağında. İşçi sağlığı ve iş güvenliği çoğu zaman toplu sözleşmelerde mevzuat hükümleri ile geçiştiriliyor. İSİG’in sınıf mücadelesinde daha fazla yer tutması için çaba gösterilmeli, sendikaların bu alana dair çalışmalarını yoğunlaştırması için basınç uygulanmalı.”

FİİLİ-MEŞRU MÜCADELE ŞART

Metne göre, hukuk mücadelesi işçi sınıfı mücadelesinde önemli bir yer tutsa da, mücadelenin merkezine hukuk mücadelesini koyan yaklaşımlar doğru değil; çünkü hukuk, sermaye düzeninin korunmasında egemenlerin bir silahı konumunda. Bu nedenle fiili-meşru mücadele temel eksen olmalı, hukuk mücadelesi bu mücadelenin bir parçası olarak değerlendirilmeli.

Sempozyumun sonuç metninde ayrıca, sınıf bilinci eksikliğini kapatacak eğitim çalışmaları yapılması ve işçi sınıfı arasındaki dayanışma ilişkilerinin çoğaltılması gerektiği vurgulanıyor.