Tepkinin örgütlenmesi ve mücadelenin büyütülmesi açısından zeminin uygun olduğu bu koşullarda, süreci halkların lehine çevirebilmek için bir taraftan tartışmak diğer taraftan yapmak durumundayız

Birleşik Haziran için 5 başlık

> MEHMET YEŞİLTEPE mytepe1960@gmail.com

Birleşik Haziran Türkiye Meclisi’nin toplanmasının ve yeni bir sürecin başlangıç fişeğinin atılmasının üzerinden yaklaşık 1.5 yıl geçti. Bugün yine bir Türkiye Meclisi toplama tartışmaları/hazırlığı içindeyiz. Bu, bir yanıyla yenilenme ihtiyacına işaret ise de diğer yanıyla bir şeylerin temenni edildiği gibi yürümediğinin göstergesidir. Ancak ülkenin toplam koşulları dikkate alınarak faturayı bütünüyle kendimize kesmemek durumundayız.

Sorunlarımızın içsel ve dışsal sebepleri var
Solda bugün ayrıştırıcı bir belirsizlik söz konusu. Hangi gündemin öne çıkarılması gerektiğinden, neyin nasıl tartışılacağına ve nerede nasıl kimlerle durulacağına kadar ayrıştırıcı bir belirsizlik. Solun bu gerçekliği, doğal olarak özgüven problemlerini de konjonktürel güçlere yedeklenmeyi de kendi dar bağlamdaki sorunlarını her şeyin önüne çıkarmayı da beraberinde getiriyor.

Objektif koşullar bağlamında söylersek, birleşik mücadele hiç bu denli ihtiyaç haline gelmemişti. Ne var ki zeminin uygunluğu, uygun bir irade ile buluşmuyor. Önümüzdeki en önemli engellerden biri de etnik ve mezhepsel örgütlenmenin parçalayıcı yan etkileridir. Dönemin ihtiyaçlarını yanlış okuma, dolaysıyla da birleşik mücadeleyi öznelleştirme veya yanlış bir eksende örgütleme de söz konusu. Bunu, solun kimi kesimlerinin oluşturduğu birlikte de politikalarda da görebiliyoruz.

Elbette önümüzdeki tek engel solun problemleri değil. İktidar da karşıt/muhalif dinamikleri parçalayıcı bir siyaset izliyor. Hatta toplumsal dinamiklerin bizzat kendisinin belirli oranlarda parçalı olduğunu söyleyebiliriz. İşçi sınıfı dahil hiçbir toplumsal kesim tek başına sorunlarını çözüme ulaştıracak güç ve imkanlara sahip değil.

Konuyu sadeleştirmek durumundayız
Bugünün koşullarında eğer somut, sonuç alıcı bir şeyler üretmek istiyorsak konuyu sadeleştirmek durumundayız. Bunun için de ülke ve dünya tahlili yapmak yerine, hepimizin vahametinde ortaklaştığı mevcut koşullarda birleşik mücadele fikrini sözden fiile nasıl taşıyacağımızı, bugüne kadarki tıkanmanın nedenlerine değinerek ele almakta yarar var.

Mevcut koşullar uygun olmasına rağmen, sokaktaki sınıflar mücadelesi tablosu aleyhimize olan bir görüntü arz ediyor. Teorik olarak, halk kesimlerinin sokağa dökülmesi gerekirken bir suskunluk ve hareketsizlik söz konusu. Gidişattan memnun olmayan tepkili kesimlerin sayısı artarken, bunun sokakta veya iş-yaşam alanlarında fiili bir karşılığı olmuyor.
Deyim yerindeyse sokaklar insanları eyleme çağırıyor ama sokakta kimse yok. Veya hayat insanları kavgaya çağırıyor ama kavga alanı boş. İş yerlerinde ve yaşam alanlarında iktidar, ekonomik olarak, sosyal-kültürel veya ahlaki olarak halkın kırmızıçizgilerini çiğner noktaya gelmiştir.



Tepkinin örgütlenmesi ve mücadelenin büyütülmesi açısından zeminin uygun olduğu bu koşullarda, süreci halkların lehine çevirebilmek için bir taraftan tartışmak diğer taraftan yapmak durumundayız. Bunun için akla ilk gelebilen ve üzerinde yoğunlaşılması gereken 5 başlık şunlar olabilir:

1-Sokaktaki aleyhimize olan sınıflar mücadelesi tablosunu nasıl lehimize çevireceğiz?
Haziran Hareketi, ismini 2013 Haziran’ından, insanların yüz binler halinde sokaklara aktığı, ezilenlerin aynı barikatta yoldaşlaştığı bir tarihsel kesitten aldı. Bunu planlı-programlı kalıcı bir niteliğe kavuşturmayı amaçladı. Bugün ise sokaklarda tersi bir tablo söz konusu; AKP, sokaklarda anti-Gezi’yi sağlama konusunda başarılı olmuş görünüyor. Bunda çeşitli nedenlerin rol aldığı söylenebilir.

Peş peşe patlayan bombalar, çeşitli biçimlerde yaygınlaşan örgütsüzlük övgüsü ve örgüt fobisi akla ilk gelen faktörlerdir. Bunun yanında, bir süredir Kürt hareketi tarafından birleşik mücadele adına birleşik mücadele zeminini daraltıcı etki yapan adımların atılıyor olmasının da rolü olduğu söyleyebiliriz.

Yine de sıfır noktasında veya çaresiz değiliz. Yapılacak çok şey var. Örneğin Cerattepe gibi Ensar gibi meseleler söz konusu olduğunda uyanan toplumsal duyarlılıkla ve harekete geçen kitlelerle daha doğrudan bağlar kurulabilir. Unutmamak gerekir ki kitleler en iyi eylemde/yaparak öğrenir.

2-Haziran’ın örgütsel bağlamdaki hacmini nasıl büyüteceğiz?
Haziran’ın örgütsel hacmi denince akla öncelikle meclisler geliyor. Haziran’ın bütünü için geçerli olan bir olgu meclisler için de geçerlidir. Bu türden örgütlenmeler ihtiyaçtan doğar ve o ihtiyaca bağlı olarak şekillenir. İhtiyaçla araç/organ arasındaki ilişki doğru kurulduğunda devamlılık da yaygınlaşma da söz konusu olur. Bu bağlamda öncelikle meclislerin soyut mekânlarda zorlama bir araya gelişler olmaktan çıkarılması, amaçlı/işlevli kılınması gerekiyor. İnsanlar kendilerini/sorunlarını ifade edebildiği alanlarda varlık gösterir, o alanları önemser ve sahiplenir. Bu nitelik, oluşum sürecinde de işleyişte de akıldan çıkarılmamalıdır.

3-Haziran’ın halklar üzerindeki etkisini nasıl artıracağız?
Bunu, “Haziran’ın halkla bağlarını nasıl güçlendirecek, halk nezdinde sözü dinlenir hale nasıl getireceğiz” biçiminde de sorabiliriz. Bu, aynı zamanda bir güven ve işlev meselesidir. Halk, bir çeşit çözümsüzlük içinde, pek çok sorunu var. Politik yaşama bu sorunları üzerinden katılımı sağlanabildiğinde hem bağlar daha samimi/inandırıcı bir hal alır hem de atılan adımlarda daha başarılı sonuçlar elde edilir.

4-Bir özgüven ve inanç yitimi söz konusu, insanlar içe kapanmış durumda; bunu nasıl kıracağız?
Madem onlar korkuyu büyütüyor o halde biz cesareti büyüteceğiz. Onlar edilgenliği, teslimiyeti koşulluyor, biz iradeyi-özgüveni ve başkaldırıyı tetikleyeceğiz. Onlar sokakları insansızlaştırıyor, biz insanları sokakla buluşturacağız. İnsanları sokakla buluşturmanın çarelerini arayacağız. Onlar toplumsal dinamikleri parçalayıp insanları en dar bağlamdaki sorunlarına hapsediyor. Biz kapsayıcı ve bütünleştirici olacağız. Bu nedenle, sorun ile sistem arasındaki bağı görünür kılan çabaları önemsemeli bu alana yoğunlaşmalıyız. Ancak o zaman farklı kesimleri aynı hedefe karşı bir araya getirebiliriz. Meselenin özü budur, buna kafa yoracağız. Örneğin Ensar meselesinde sıradan tepkinin veya sadece tecavüze kadar daralmış tepkinin daha da ilerisine geçebilmeli, bunun buz dağının görünen yüzü olduğu anlatılabilmeli ve bu amaçla Haziran Hareketi, basın açıklamalarını aşan bir işlev yüklenmelidir.

Konu, istihdamın esnekleştirilmesi de Ensar da Cerattepe veya Sur da olabilir. Türkiye Kürdistanı’ndaki saldırıların örneğin hendek meselesinden ibaret olmadığı, bir sistem meselesi olduğu dolayısıyla da bir başka bölgede olup bitenden koparılmadan ele alınması gerektiği anlatılabilmelidir.

5-Haziran’ın meclisleri var ama işlemiyor; nasıl işler hale getireceğiz?
Bu konuda belki yeniden büyük keşifler yapacak değiliz. Her mecliste sekretarya gibi çalışan dinamik insanlara ihtiyaç var. Gerektiğinde “hamallık” yapacak gerektiğinde “çağrıcı” ve “tetikleyici” olacak. Bu bağlamda örgütlü yapılara çok iş düşüyor. Uygun gündemler eşliğinde yaratıcı yöntemlerle halkın tekrar sokakla buluşması sağlanabilir. Bu süreçte, gösterilerle yetinmeyip toplumun kılcallarına dek uzanıp halka doğrudan dokunabilmek ve sistemin manipülasyonlarını boşa çıkarmak açısından meclisler “olmazsa olmaz” önemdedir.