Birleşik Krallık’ta 2022’de esmeye başlayan grev rüzgârları bu yıl fırtınaya dönüşebilir mi? Sendikaların ve büyük grevlerin tarihe karıştığını düşünenler, ‘Huzursuzluk Kışı’nın korkusunu tekrar yaşıyor.

Birleşik Krallık’ta emeğin dirilişi
Fotoğraf: AA

Levent ÖZÇAĞATAY

Demiryolu işçilerinin, hemşirelerin ve ambulans görevlilerinin başını çektiği; ücret zammı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş güvenliği ve emeklilik haklarının korunması gibi amaçlar ile başlatılan, politikacıları ve medyayı hazırlıksız yakalayan grevler 2023’e sarkacak ve gündelik yaşamı sekteye uğratmaya devam edecek.

Sendikaların, güçlü sendika liderlerinin ve geniş kapsamlı grevlerin tarihe karıştığını düşünen eski nesil, kafalarını kaşıyarak tarihe ‘Winter of Discontent’ (huzursuzluk/hoşnutsuzluk kışı) olarak geçen 1978 ve 1979 kışının korkusunu tekrar yaşamaya başladı. Bu dönem militan sendikaların ücret artışı ve iş kanunu reformu gibi yalnızca kendilerini ilgilendiren konuların yansıra ülkenin genel sosyoekonomik durumu ile de ilgili geniş kapsamlı politik taleplerle başlattığı, ekonomiyi çökme noktasına getiren, grevlerle karakterize edilen bir dönemdi. Bu dönemi bilmeyen ve gündelik yaşamı fazla sekteye uğratmayan küçük çaplı ve kısa sürede uzlaşmalarla sone erdirilen grevlerle büyümüş yeni nesil ise gelişmeleri şaşkınlıkla izleyerek; grev hattı, grev sözcüsü, grev gözcüsü, grev oylaması, toplu iş sözleşmesi gibi terimlerin anlamını çözmeye çalışıyor. Genç bir Muhafazakâr milletvekilinin bir televizyon toplantısında söyledikleri de gülüşmelere neden oldu: “Demiryolu işçileri ve tren sürücülerinin her yıl grev tehdidini kullanarak ücret artışı talep etmeleri alıştığımız ve beklenilen bir eylemdir. Ama hemşirelerin greve gideceği kimin aklına gelirdi?”

ŞAŞIRTAN GREV KARARI

Gerçekten de ‘Winter of Discontent’ döneminde bile grevlerden kaçınan, sağlık hizmetlerinin kesintisiz sağlanmasını ve hastaların bakımını her zaman üyeleri olan hemşirelerin ihtiyaçlarının önüne koyan Royal College of Nursing (RCN) sendikasının, 106 yıllık tarihinde ilk kez grev oylamasına gitmesi ve sendika üyelerinin grev oylamasında hep bir ağızdan ‘grev’ demesi herkesi şaşırtan bir gelişmedir. Kamuoyu yoklamaları toplumun çoğunluğunun hemşirelerin grev hakkı olduğunu bile bilmediklerini ortaya çıkardı. Sendika basit bir matematik hesapla enflasyon hesaba katıldığında, hemşireler için ortalama ücretin 2011 ile 2021 arasında yüzde 6 düştüğüne dikkat çekiyor. Eğer bu yılki ücret artışı yüzde 6 bile olsa bile bunun anlamı yüzde 6’lık yeni bir ücret kaybıdır. Sendikanın tek talebi ücret artışlarının yıllık enflasyon oranından daha düşük olmayacak şekilde endekslenmesi değil. Çalışma koşulları ve düşük ücretler nedeni ile istifa eden hemşirelerin yerlerinin doldurulmaması nedeniyle artan çalışma yükünün çözüme ulaşması.

Sendika uzlaşma yanlısı olduğunu göstermek amacıyla grevleri tek günlük olarak planladı. Sendika ve grev yasalarına uyulacağını, hayat kurtarıcı bakımın sağlanacağını, yoğun bakım, acil bakım, kanser tedavisi veya acil testler gibi diğer hizmetlerde hemşirelerin çalışmaya devam edeceğini ve hatta acil durumlarda hemşirelerin grev hatlarından bile çekilip hastanelerdeki görevlerine döneceğini belirtti. Son olarak da ücret artışlarının enflasyon oranının altında olmasının kabul edilebileceğini beyan etti.

HÜKÜMETİN ÜÇ KOZU

Hükümet ise sendikalarla pazarlık masasına oturmayı reddediyor ve elindeki üç kozu kullanıyor. Birincisi, sağ görüşlü medya kurumlarını kullanarak işleri hastalara bakmak ve can kurtarmak olan hemşirelerin iş bırakarak binlerce hastanın ölümüne neden olacağını, sendikaların ve greve katılan sağlık görevlerinin sorumsuzca davrandıklarını, yüksek ücret artırımının enflasyonu daha da körükleyeceğini defalarca tekrarlayarak kamuoyunu yanına çekmek. İkincisi, sendikaları, grev kanunlarını değiştirmek ve hatta bazı işkollarında grevi yasaklamakla tehdit etmek. Üçüncüsü ise Brexit nedeni ile artık ülkeye gelemeyen Doğu Avrupalı sağlık isçilerinin yerini Hindistan, Filipinler ve Nijerya gibi eski kolonilerindeki eğitimli sağlık görevlileri ile doldurarak onları grev kırıcı bir unsur olarak kullanmak. Bu daha önce doğal kaynaklarını sömürdükleri ülkelerin bu sefer de yetişmiş insan gücünü sömürmek anlamına geliyor.

Sağcı medya, hemşireleri ve sendikaları karalayıp sendika liderlerini çok para kazanan baronlar olarak tanımlamanın kamuoyu üzerinde fazla bir etkisi olmadığını, kamuoyu yoklamalarında halkın yüzde 70’e yakınının hemşirelerin grevini desteklediğinin tespit edilmesi ile kabullenmek zorunda kaldı. Onun yerine haber programlarının ilk konuları, gazetelerin birinci sayfaları ve magazin kapakları dünya kupası, Premier Lig, Kraliyet Ailesi, müzisyenler ile diğer ünlülerin fotoğrafları ve onların kimseyi ilgilendirmemesi gereken günlük yaşamlarının hikâyeleri ile dolduruluyor. Ukrayna’daki savaş, Çin’in Tayvan’ı işgal planları, Sırbistan ve Kosova arasındaki gerginlik de haber değerliliği açısından grevlerle ilgili haberlerin önüne geçiyor.

PARTİNİN SADECE ADI ‘İŞÇİ’

Ana muhalefet partisi olan İşçi Partisi’nin ise artık yalnızca adı ‘işçi’. Yeni lider Starma, partiyi merkeze çekme politikası gereği sendikalarla arasına mesafe koyuyor. Sendikaların talepleri ile ilgili olarak da muğlak açıklamalar yapıp taahhütlerden kaçınıyor. Parti üyelerinin yüzde 77’e ulaşan çoğunluğunun göreceli olarak zengin ve refah Londra ve Güneydoğu İngiltere’de konuşlanmış olması, partinin işçi sınıfı ile bağlantısını kaybettiğinin göstergesi. İdeolojik çizgisi belli olmayan parti kurmayları genel seçimlere kadar sendikalar, Brexit, göçmenler ve sosyalizm tartışmalarından uzak durmayı yeğliyor.

Bu arada işçi hareketine umut veren son haber de Coventry’deki Amazon çalışanlarından geldi. Devasa bir depoda çalışan işçiler sendika düşmanı Amazona meydan okuyarak sendikalaştılar. Katılımın yüzde 63 olduğu ikinci grev oylamasında da yüzde 98 oyla tarihi bir grev kararı aldılar. Ocak 2023’te gerçekleşecek bu eylem, Birleşik Krallık’taki Amazon işçilerinin ilk grevi olacak.