Geçen günler içinde gazete haberiydi, Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Ozan Gökdoğan demiş ki, “İşitme kaybının erken döneminde, çocuk sesi gibi yüksek frekanslı seslerin, ‘F’ ve ‘S’ içeren seslerin anlaşılması daha güçtür.”

Demek ki biz ona “FaşiSt” deyince, o sağır duymuyor, ama hep uyduruyor, kin ve öfke kusuyor. Toplumu tehdit edip hakaretler savuruyor.

Peki, bunlara alışacak mıyız? Elbette alışmayacağız. Haklı ve güçlü varlığımıza onları alıştıracağız. Bilsinler ki her zalim iktidar kendi Gezi’sini yaratır ve her zorba bir gün yeniden Gezi’yi tadacaktır.

17 Aralık hırsızlıklarının ayyuka çıkması sonrasında düpedüz arsız oldular. Hem hırsız hem arsızlar. “Yok artık! O kadar da olmaz”ların hepsi biteviye oluyor.

“Vatan” dediklerini önce açık hapishane yaptılar.

“Vatan” dediklerini, “toprak” dediklerini şimdi toplu mezarlık yapıyorlar.

Yetmiyor, belli ki Arabistan hayranlıklarıyla, ülkeyi çölleştiriyorlar.

Son olarak AYM de gözlerine battı, AYM’yi yıkıp AVM yapacak denli pervasızlaştılar.

Her gün olup bitenler insana ayak tırnaklarını yedirten türden işler…

Ve Bahar geliyor. Fatih Yaşlı hatırlattı: Devlet “bahar temizliği”nden, Kürt hareketi ise “Kürt baharı”ndan söz ediyor.

Siyaset iklimiyle mevsimlerin iklimi hiç senkronize değil. Şu anda bir karakış yaşadığımız aşikâr ve kısa vadede iyimser olmak imkânsız.

HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıracaklarını söylüyorlar ya, ne hazin ki şaşırmıyoruz, çünkü “vekiller olmasaydı ne güzel idare ederdim” zihniyeti tepemizde, çünkü vekilsiz ve etkisiz Meclis’ten saraya vekâlet Meclisi çıkarma peşindeler.

Zaten Meclis’in de fiilen kayyumu var.

Ama fiili değil resmen bir savaş yok mu? Çünkü nerede ordu devredeyse orada savaş vardır. Evlerin tanklarla bombalandığı bir vakitte ise acımasız savaş vardır.

Devreye sokanlar da farkında, ordu sadece savaş (ve darbe) bilir. Şimdi orduyu onu savaştırana karşı darbe sopasıyla korkutanların olması ayrı bir garabet değil mi?



• • •

Evet, Bahar elbette gelecek.

Bahar ideolojisi, yeniden başlangıçtır ve “keşke” demeyi terk edip, “o halde” diyerek tekrar ileri atılabilmektir…

Ve dün Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin 8. Kongresi’nde böyle bir çağrı yapıldı.

ÖDP yirmi yaşında ve daha da güzeli, ÖDP artık özgürlük ve dayanışma diyen yirmili yaşlı gençlerimizin ellerinde…

Öyleyse ÖDP artık iki anlamda da genç ve devrimci bir parti…

Öyleyse bugün bizlere hayatlarımızı zindan eden “FaşiStler”, kısacık ve küçücük mutluluklarımıza bile göz diken muktedirler, şunu mutlaka işitecekler:

Madem onların her şeyleri vardır, sarayları, tankları, TOMAları vardır ve bu yüzden sadece umuda ihtiyaçları yoktur.

Oysa şimdilik kısacık ve küçücük de olsa mutluluklarımız, upuzun ve kocamandır umutlarımız...

“Birlikte Başaracağız” şiarıyla toplanan ÖDP Kongresi de gösterdi ki, birlikte başarabilmenin üç yolu var:

Birinci yol devrimdir. İkinci yol devrimdir. Üçüncü yol devrimdir.

İşte bu yüzden ÖDP 20 yıldır devrim demeye devam etmiştir.

Ve bugün de soyadları Haziran, sıradan ve sahici milyonlarca insan, topyekûn haziranlaşabildikleri zaman, umutları devinecek ve mutlaka devrim olacak...