Bir kadın denizinin içindeyiz. Artık gelenek hale gelen gece yürüyüşümüz koskocaman gürültücü bir deniz. Birbirinden bambaşka hayatlardan kadınlar, bambaşka sesler ve renklerle, pankartlarla, maskelerle, boyalarla, ille de mor şapkalar, mor fularlarla, diğer renklerle de ama aynı dertlerle. Kimi zaman slogan haline geliyor o güzel gürültü: “Aile değil kadınız, feminist isyandayız”diye. Yahut “Türkiye kadın katili erkeklerin ülkesi” dediğimizde. Kimi zaman sözün bittiği yerde bir çığlık. Üzerimize çöken karanlığa isyan ediyor, gördüğümüz şiddetin, maruz kaldığımız ayrımcılığın, katliamımızın içimize oturduğu yerde yalnız ve hiçbir şey söylemeden sadece ve sadece sesimizin çıktığınca hiçbir şey söylemeden çığlık atıyoruz. Gün geçtikçe daha da yaşayamadığımız hayatlarımız için. Yalnız kendimizin değil, annemizin yaşanmamış hayatı bir yumrukken boğazımızda. Sokağın üstümüze gelmesi, gece ıssız bir sokakta duyduğumuz korku. Sokağa çıkmak için paramız bile olmayışı. İş görüşmelerine giderken giydiğimiz, giymekten hoşnut olmadığımız giysiler, döpiyesli iş ortamlarının sıkıntısı. Sen beceremezsinler. Yahut gece mesaisinde sıkıştıran ustabaşı. Ömrümüzü yiyen makineler ve elimize geçen üç kuruş para. Şanslıysak ve şiddet görmüyorsak yine de bizi anlayamayan koca. Kesilen sözlerimiz. Söylenen ve yalnız bakışlardan anladığımız önyargılar. Neyin sıkıntısı varsa o çığlıkla uzaklaşıyor sanki. Arkadaşlarımızı kaybediyor ve buluyoruz yeniden. En eskiler, en yeniler, gençler, genç kalanlar, yaşlanmayanlar, güzeller, en güzeller, tanıdıklarımız, çocukluk ve gençliğimizin suç ortakları, öğrenciliğin coşkulu günlerini paylaştıklarımız, akademide birlikte dirsek çürüttüklerimiz, çileli tez günlerinin dert ortakları, ablalarımız, kardeşlerimiz, kız kardeşlerimiz. Kim varsa bunca yıldır biriktirdiğimiz buradalar. Selamlıyoruz birbirimizi. Kırmızı rujlara takılıyor gözümüz. “O rujdan bize de versene” diyoruz. Oracıkta ağzımızdan çıkar her söz kıpkırmızı artık. Biraz ileride “çok seviyorum onu ama” diyor birimiz “kaka ve mama arasında sıkıştım kaldım bi vakittir….erkekler bu konuda başarısız.” “Başarısız başarısız!” diye tekrarlıyoruz!“Sendikadaki bir grubun içinde kadın çalışmasına başladık ilk defa” diyor öteki. “Çok değil ama bin kadar kadın yürüdük bugün!” Gözlerimizi belertip “bin kadın az mı?” diyoruz hayretle. Dedikoduya dalıyoruz kısa bir süre. Olmazsa olmaz! Sonra baştan aşağı geçiyoruz korteji. Sonuna vardığımızda kararımızı veriyoruz. Bundan bir hayli küçük kortejlere bin resmi rakamını verdiğimize göre buna rahatlıkla beş bin diyebiliriz diyor, gülüyoruz. “Eski”lerden olduğumuzdan 1997 deki “Artık örgütlü” mitingini hatırlıyor iç çekiyoruz. Kısa sürüyor iç çekmemiz yeniden gürültücü kalabalığa katılıyoruz. Kadınların bandosuna eşlik ediyor, yeniden çığlık atıyor, slogan patlatıyor ve görevli arkadaşlardan birinin bütün itekleme gayretlerine rağmen bir türlü hizaya giremiyor programa uyamıyoruz. Eh bizden adam olmaz. Bunca senedir bir türlü adam gibi politika yapmayı da öğrenemedik. Aklımızın estiğince coşuyoruz.8 Mart’ın en güzel sürprizi coşkumuzun fonunda asılı “Olsun olsun!” bundan sonra! “Birbirine değen aynı işyerini, ya da sendikayı paylaşan, eylemlerde yan yana yürüyen, hayalleri kesişen, geceleri kadeh tokuşturan konserlerde birlikte dans eden kadınların kolektif emeği BandSista! Gelsin baba gelsin koca gelsin, Polisiniz devletiniz gelsin, Bakanınız haklarımı versin,Aman istemem üzeri kalsın!...Ev işlerini marslılar yapsın, Cadıysam süpürge bana kalsın, Olursa çocuk yaparım olsun, İstemezsem soyları kurusun….Çitmişim ben çekirdek aileyi, Kırmışım kendi testimi, Bundan böyle ne bacı ne bayan, Hayatta olmam ben adam…Cinayetinize sessiz kalmaz,Yastık değildir köşede durmaz, Kol kırılsa yen içinde kalmaz, Tarih yazar figüran olmaz…..Çevir dünyayı tersine dönsün, Seni dövemez dizini dövsün, Kız kardeşlerin sesini duysun, Kadınlar sokaklara dökülsün… Bundan böyle duramam ben evde, Sokağa özgürleşmeye, Bundan böyle ne bacı ne bayan, Hayatta olmam ben adam!”