Rahmetli babaannem meslek lisesinde öğrenci iken sık sık çekişir; “yumurta kapıya gelince çalışmaya başlıyorsun, böyle giderse

Rahmetli babaannem meslek lisesinde öğrenci iken sık sık çekişir; “yumurta kapıya gelince çalışmaya başlıyorsun, böyle giderse sınıfta kalacaksın.” derdi. Yıllar yılları kovaladı, her şeyi son ana bırakmak alışkanlığından hala tam olarak kurtaramadım kendimi. İşte yine  TekGıda-İş Sendikası’nın son açıklamasını da bekleyip öyle yazayım derken saat on ikiyi buldu. Beklemek eylemdir aslında. Mayalanmaya bırakılmış bir hamur gibiyse beklemek, bir nar çiçeğinin yüzlerce iri taneden oluşan iri bir nara dönüşmesi ise beklemek, elbette en güzel eylemdir. Sonunda üretmenin hazzı tadılacaksa eğer en güzel eylem değil de nedir beklemek ?
Sakarya Caddesini, Direniş Caddesine dönüştürürken de bekledi TEKEL işçileri. Direniş eylemini gün gün mayaladı. Bundan sonra tüm ülke eylem alanı olacak diyorlar. Ankara.’da kazanılanlar ve biriktirilenlerden sonra neden olmasın diyor içimdeki ses.
Pazartesi akşamı Danıştay kararının öğrenilmesinden sonra çadırlarda, sokakta, meydanlarda halaylar çekiliyor, türküler söyleniyordu. “Kavga bitmedi, sürecek” denirken elbette bu an nokta koyma anı değildi. Bunun bilincindeydi herkes. Konuştuğum işçiler bunu biten bir etap, kazanılan bir raund olarak dillendiriyorlardı. Direnilmiş, bilenilmiş, bedel ödenmiş, öğrenilmiş bir süreç, kazanılan bir raundla bitiyor ve bir sonrakine hazırlanılıyordu.           
Gerçekten hemen herkesin bir şeyler öğrendiği bir süreçti. AKP ve taşeronluğunu yaptığı egemenler - farkında olsun yada olmasınlar- bir şeyler kaybetmişlerdi. İşçiler, sendikacılar, siyaset erbabları (!), gençler, sol örgütler, siyasi partiler öğrenmiş ve bir şeyler  kazanmışlardı.
“Uyuma numarası yapan bir adamı uyandıramazsın.” derler. Kimileri tüm bu yaşananlara rağmen uyumaya devam edecek, kimileri ise uyur numarası yapmaya… Onlar uyku modunda iken silkinen emekçiler yaşadıklarını asla unutmayacaklar. Bundan böyle, artık, dostu düşmandan daha rahat ayıracaklar. Bunu bizatihi kendileri dile getiriyorlar zaten. “ Dişimizi kıran pilavın içindeki beyaz taşlarmış” diyordu Hasan ve devam ediyordu; ”oysa biz hep siyah taşlardan korkmuştuk.”
Yaşadık ve öğrendik. Yaşatan ve öğretenlere bir teşekkür borcumuz var:
Bir arada yaşamanın, ses olmanın, direnmenin olanağını anımsatan TEKEL işçilerine,
“Gerçek insan muhalefeti yüreğinde taşıyan insandır” demiş Didero. Muhalefeti yüreğinde taşıyan, her direniş günü özveriyle, direnişe katkı koyan yürekleriyle yüreğimiz olan Gençlik Muhalefeti’ndeki kardeşlerime,
Başta Sakarya esnafı olmak üzere Ankara’nın emekten yana güzel insanlarına..
Emek ve meslek örgütlerine,
Çadır Mahalle’nin fahri Muhtarına, çay ocaklarını her daim sıcak tutan gençlere, birikimini aktaran ak sakallılara, mutfağını, kilerini Sakarya’ya taşıyanlara, eylemin direği kadınlara,
“Siz hekimlik mesleğinizi suistimal ediyor, siyasi propaganda yapıyorsunuz, artık gidin” diyen sendikacılara rağmen morallerini diri tutup, günlerini, gecelerini revirde işçilere ayıran genç doktorlara…..
Başta Birgün olmak üzere,direniş boyunca TEKEL işçilerini yok sayan medyaya inat sayfalarını direnişe açan gazetelere, özverili muhabirlerine,
“Her akşam, geçmiş olan gün için akıllı olunur. Ama gelecek için hiç kimse yeterince akıllı olamaz” diyen F. Rüchert’e inat geleceği de aklı ile görüp, bu günden ören, mütevazi çizgileri ile direnişin isimsiz neferlerine ……