Birkaç gün önce Adnan Bostancıoğlu’nun kaleme aldığı ve “Bitmeyen Yolculuk” adıyla yayınlanan “Oğuzhan Müftüoğlu kitabı”nın konusunun

Birkaç gün önce Adnan Bostancıoğlu’nun kaleme aldığı ve “Bitmeyen Yolculuk” adıyla yayınlanan “Oğuzhan Müftüoğlu kitabı”nın konusunun, bitmeyen Devrimci Yolculuk olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Bu tür kitaplara “nehir söyleşi” deniyor. Yani otobiyografi ya da biyografi yazmak yerine, aynı yaşam sürecinin hoş sohbet ve sorgucu bir başkası (burada bu isabetli kişi Adnan oluyor) tarafından didiklendiği ve sonuçta bir solukta okunabilen bir yazın türü...

Şimdi oturup burada bu kitabın tanıtımını yapacak ya da kitap eleştirisi kaleme alacak durumda değilim. Çünkü böyle bir kitap benim durumumda olanlarda, Adnan Bostancıoğlu’nun Oğuzhan Müftüoğlu ile yaptığı bir nehir söyleşi olmanın ötesinde, nehirin kaynağını, menzilini, ulaşacağı okyanusun esintilerini, ürpertisini de an be an ve yeniden yaşatıyor.

Kabul edersiniz ki, benim gibiler için böyle bir söyleşiye kulak verme mesafesi sıradan okuyucu ile kıyaslanamaz... Kolay değil, bu nehirde yol alırken kimi yerde soluğun kesiliyor, boğulacak gibi oluyorsun, kimi yerde coşkuyla bırakıyorsun kendini nehirin dalgalarına, kimi yerde düşüyorsun bir çağlayandan aşağı; ama her sayfasında, okyanusa ulaşmanın umudunu hiç yitirmiyorsun. Boğulmak imkânsız... Boğuluyorum sandığın her yerde çünkü yeniden soluk alma iradesi, imkânı, kararlılığıyla küllerinden diriliyorsun.

İşte bu hisleri yaşadığımdan ve belki de sadece bu yüzden kitap tanıtımı ya da eleştirisinden mazur görülebilirim. Ama mutlaka şu soruya cevap vermeliyim: Peki bu yolculuğa katılanlardan birisi olarak, bu yolculuğun hiç bitmeyeceğini nasıl hissetmiştim? Evet, soruya cevaben Devrimci Yol hakkında yaptığım bir değerlendirmede şöyle demiştim:

“ODTÜ’deki gençlik mücadelesinde ‘doğal öğrenci önderi’ konumunda iki genç [Melih ve Taner] tarafından 1975 başında ‘ODTÜ-DER kurulurken’ adıyla bir gençlik bildirgesi kaleme alınmıştır. Emperyalizm tahlilleri, elbette Lenin ve Mahir Çayan görüşleri doğrultusunda titizlikle hazırlanmıştır. 25 bin adet basılan broşür, kısa sürede bütün Türkiye’de dağıtılmıştır. Bu sıralar cezaevinden tahliye olan bir THKP-C davası sanığına [Oğuzhan Müftüoğlu] da bu broşür sunulmuştur. THKP-C sanığı, broşürü okuduktan sonra, bazı konuları eleştirmiştir. Bunun üzerine broşürü kaleme alan iki genç ikna olmuş ama şunu sormadan edememiştir: ‘Peki bu söylediklerini Lenin hangi kitapta yazmıştı?’  THKP-C sanığı şöyle cevap vermiştir: ‘Hiçbir yerde yazmamıştı; çünkü bunlar benim görüşlerim.’  İşte Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol dergilerinin, bu cümleden hareketle yayınlanmış dergiler oldukları, söylenebilir.”

Evet bizler yirmili yaşlarda gençlerdik ve karşımızda feleğin çemberinden geçmiş, yaşını başını almış, ohoo, tam otuz yaşında tecrübeli bir “ihtiyar” vardı. Ve bu “ihtiyar” bizlerin eline verdiği bu yolculuk biletinde sadece mevcut olan değil, mevcut olmayanın da yeniden üretimi hakkındaki kararlılık ve bu konudaki devrimci özgüven yazmaktaydı. Demek ki, bu Yolculuk hiçbir yerde yazmayan kendi görüşlerimiz ve kendi gücümüz sayesinde sürebilirdi:

Devrimci, taklitçi değildir, yaratıcıdır.  Devrimcilik, belli bir noktadan sonra, yaptığımız alıntıları aslında kimsenin söylememiş olduğunu, bunları aslında kendimizin söylemekte olduğunu fark etmektir. Fikri sabitlik (dogmatizm) yerine fikri takip ile geçmişi, bugünü ve geleceği birlikte yaşayabilmektir/ yaşatabilmektir. İşte bu yüzden, Oğuzhan Müftüoğlu ile yapılan bu nehir söyleşi sadece ortak tarihimiz değil, geleceğimizin de tarihidir.

İstediğimiz zaman vermeyecekleri, ama bizim mutlaka kopara kopara alacağımız bir geleceğin tarihi... İnanmıyorsanız, bir de şunu dinleyin:

Yıl 1972. Oğuzhan Müftüoğlu işkenceden çıkmış, cezaevine götürecekler. Şöyle anlatıyor: “Polisler yakalandığım zaman teslim aldıkları eşyalarımı geri verirken, ‘Bak bakalım başka bir şeyin var mıydı?’ dediler. Eşyalarıma baktım, o anda nereden aklıma geldi bilmiyorum, ciddi bir şekilde ‘Bir de 14’lü tabancam vardı!’ dedim. Adamlar şaşkın şaşkın yüzüme baktılar; ama bir şey yapmadılar...”

Eh işte, bizler de yıllardan sonra, yollardan sonra,  bu yolculukta bizden aldıkları her şeyi ama her şeyi geri istiyoruz! Vermeyeceklerini biliyoruz. Ama alacağımızı da biliyoruz. Şaka da yapmıyoruz yani. Ciddiyiz.