Uğur Mumcu öldürümü 80 kuşağı için bambaşka anlamlar içeriyor. İlk defa gazeteci, aydın katliamının ardından geniş kitlelerin tepki göstermesine, bir anlamda sokağa dökülmesine tanıklık edildi. O dönemde pek çoğu yeniyetme öğrenci olan 80 kuşağı da kendi arzusuyla böyle bir eylemliliğin içinde var oldu. Oysa çok değil on, on beş yıl kadar önce arka arkaya işlenen, neredeyse seri olarak tanımlayabileceğimiz cinayetlerin cenaze törenlerine kalabalıklar katılmış, isyan bayrağı açılmıştı. Ancak toplumsal belleksizlik, dahası öldürümlere dair kuşaklar arası bir aktarımın olmayışı pek çok ismin sistemli bir biçimde unutturulmasına yol açtı. Bugün üniversite öğrencileri arasında yapılacak bir ankette örneğin Ümit Doğanay, Bedri Karafakioğlu, Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, Orhan Yavuz gibi öldürülen üniversite hocaları sorulsa verilecek yanıtı aşağı yukarı hepimiz tahmin ediyoruz. Geride kalan evlatlar için, “Babam neden öldürüldü anne?” sorusu ise toplumsal katmanların arasında kalmışa benziyor. Bununla birlikte Uğur Mumcu özelinde ama aslında hemen hemen bütün siyasi cinayetlerde görülen sistematik bir biçimde cezasızlık olgusu da yeni cinayetlerin işlenmesine bir biçimde kapı araladı. Bu coğrafyada benzer uygulamaların yaşandığını biliyoruz. Örneğin Malta’da evinin önünde öldürülen gazeteci Daphne Galizia bunlardan biri. Önceki yıllarda Galizia ailesi ile Mumcu ailesi bir araya geldi. Hatta Özge ( Mumcu) bunu bir biçimde sürekli kılmak adına uğraşıyor. Ne yazık ki birçok travmaya rağmen kamuoyu yaratma da ailelere düşüyor.

MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONLARI

Mumcu cinayetinin sonrasında olayı aydınlatmaya çabalayan savcı Kemal Ayhan’ın evinde ölü bulunması, soruşturmanın 99 yılında bir Hizbullah evinde çıkan disketteki olay mahalliyle örtüşmesi küçük ipuçları verse de hiçbir zaman toz bulutu ortadan kalkmadı. Bu dönemde Meclis Araştırma Komisyonundan çıkan Umut Operasyonu ve Umut Davasıyla yaşananlar çok katmanlı uluslararası bir noktaya dönüştü. Öte yandan Meclis Araştırma Komisyonlarının etkinliği de bizim için tartışmasız.
2011 yılında ülkemizdeki siyasi cinayetlerin aydınlatılması için siyasi saikle öldürülen simge isimlerin oluşturduğu Toplumsal Bellek Platformu TBMM’ye gittiğinde iki haklı talepte bulunmuştu. Bunlardan ilki geriye dönük suçlarla ilgili zamanaşımı olgusu, hukuk çevrelerince zaman zaman sıkıntılı olarak tarif edilse de, insanlığa karşı işlenen suçlarda ve siyasi cinayetlerde zamanaşımının etkin kılınması; ikinci de Meclis Araştırma Komisyonuna işlerlik kazandırılması. Meclis Araştırma Komisyonlarının dar bir zamanda çalışıyor olması, dahası diğer birimlerce sistematik bir bağlantısının kurulmaması etkin çalışma alanlarını her şeyden önce daraltıyor. İsmail Saymaz’ın Meclis Araştırma Komisyonu belgelerinden yola çıkarak kaleme aldığı “Oğlumu Öldürdünüz Arz Ederim” kitabında da altı çizildiği üzere kimi cinayetlerdeki bağlantılar ortaya dökülse de İtalya’da olduğu gibi bir temiz eller operasyonu gerçekleşmediğinden hiçbir şekilde kapı aralanamıyor. Süreçte Toplumsal Bellek Platformunun haklı talepleri yalnızca soru önergeleriyle desteklendi. Bunun bile çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. Ancak bugüne kadar herhangi bir partinin programında bu taleplere yer vermemesini anlayamam.

Siyasi cinayetlerde yakınlarını kaybedenlerin her birinin ayrı travmatik durumu mevcut. Bu satırları kendimi de katarak yazıyorum. Ancak her sesleniş geniş olarak nitelendirdiğimiz ailemiz daha da büyümesin diye. En azından başka çocukların gözlerinden yaş süzülmesin!