Peter Singer, ‘bütün hayvanların eşitliği’ fikrinden yola çıkarak “insanların eşitliği fikrine temel oluşturan etik ilke, eşit önemseme yaklaşımını hayvanlara da uygulamamızı neden gerekli kılar?” biçiminde yapılandırdığı bir soruya yanıt arıyor

Biyoetik açıdan 'Hayvan Özgürleşmesi'

ŞÜKRÜ KELEŞ

Biyoetik 1970’li yılların başlarında anılmaya başladığında ağırlıklı olarak iki temel soruna dikkat çekiliyordu. Bunların ilki yeryüzünde ekolojik dengenin devamına yönelik insanın sorumlulukları hakkında toplumda bilinç oluşturmak, diğeri ise yaşam bilimlerinde meydana gelen gelişmelerin insan doğasına olası etkileri üzerine düşünce üretmek. Biyoetik tartışmaların odağında, o yıllarda olduğu gibi, günümüzde de insanın biyolojik evriminin nasıl bir seyir izleyeceği yer alıyor. O yıllarda insan müdahalesi ile insan doğasının değişip dönüşmesinin gelecekte nasıl bir etki yaratacağı, nüfus/toplum mühendisliğinden öjeniye kadar çeşitli boyutlarda yeni teknolojilerin olası etkileri üzerine başlayan tartışmaların günümüzde de devam ettiğini ve tartışmalara hemen her alandan kuramcının dahil olduğunu takip edebiliyoruz.

Zaman içinde bu konuları da aşan bir gelişme gösteren biyoetik, canlıları ilgilendiren değer sorunlarının tartışıldığı, araştırıldığı ve değersel içerikli sorunlara yönelik çözüm önerilerinin geliştirildiği uygulamalı felsefe alanlarından birine dönüşüyor. Biyoetik akademik bir disiplin olmasına rağmen hukukçuların, kamu politikalarını düzenleyenlerin de gündeminde yer alıyor. Diğer yandan biyoetik edebiyatta, kültürel ve tarih çalışmalarında, ekoloji, çevre, sosyal bilimlerde de karşılık buluyor. Günümüzde biyoetik alanının çalışma konuları, tümüyle bireye özgü değersel ikilemlerden kamuya ve toplumsal seçimlere ait ikilemlere, hatta dünyaya ilişkin değer sorunlarına dek uzanıyor.

Henüz gelişimini sürdüren bir alanın sınırlarını belirlemek güç. Bu tanıtım yazısı kapsamında, insan dışındaki canlılara nasıl yaklaşılması gerektiğini, şimdi ve gelecek kuşaklar için çevre ve ekolojiyi koruma yükümlülüğünün biyoetik açıdan nasıl ele alındığını Peter Singer’ın 'Hayvan Özgürleşmesi' kitabı üzerinden örneklendirmeye çalışalım.

ETİK VEGANİZM

Temel soru şu: Hayvanlara karşı ahlaki sorumluluklarımız var mıdır… varsa nelerdir?

Singer, 1975'te yayınlanan 'Hayvan Özgürleşmesi'nde ahlak, adalet ve eşitlik gibi kavramların sürekli tartışıldığını, fakat hayvanlar söz konusu olduğunda farklı bir anlayışın hüküm sürdüğünü, kendini savunacak gücü olmayan bir varlığa insanın canı istediği gibi davrandığını iddia ederek günümüzde ‘etik veganizm’ olarak adlandırılan bakış açısının gelişimine de katkıda bulunmuş bir isim.biyoetik-acidan-hayvan-ozgurlesmesi-680794-1.

Son zamanlarda çeşitli platformlarda tartışılıyor: Etik veganizmin temelinde tüm canlıların yaşam ve özgürlük hakkına sahip olduğu düşüncesi yatıyor. Bu bağlamda hayvanların da yaşam haklarının en az insanlar kadar değerli olduğu savunuluyor. Hayvanların türlerine özgü doğalarında yaşamalarını sağlamanın önemi üzerinde duruluyor; bu nedenle hayvan sömürüsünü önlemenin, hayvan zulmüne karşı durmanın insanın ahlaki bir ödevi olduğu kabul ediliyor. Günümüzde hayvanlarla duygusal bağlara sahip olanların hayvansal ürünlerin kullanımına temkinli yaklaştıklarını da gözlemleyebiliyoruz. Diğer yandan iklim krizine yol açan, orman alanlarını tahrip eden, aşırı su tüketen, metan gazı salınımını artıran ve ekosistemi olumsuz etkileyen her türlü üretimin karşısında bir tüketici olarak talep oluşturmamak da yer alıyor.

YARARCI ETİK

'Hayvan Özgürleşmesi'nde Singer’ın ‘yararcı’ bir yaklaşımı benimsediği ve hayvanlara yönelen eylemlerin sonuçlarıyla ilgilendiğini söylemek mümkün. Geleneksel yaklaşımlardan biri olarak kabul edilen ‘yararcı etik’te bir eylemin değerinin her durumda bir yarar ilkesi tarafından belirlendiği savunulur. Yarar ilkesinin özünü, ister bir kişi isterse bir topluluk açısından değerlendirilsin, kişi ya da topluluğa avantaj, iyilik ve mutluluk sağlanması ya da acı, zarar, kötülük ve mutsuzluğun engellenmesi düşüncesi oluşturuyor. Bu doğrultuda düşünce üreten yararcı etiğin temel söylemi ‘en çok kişiye en büyük yararın en az bedelle sağlanması’. Bu bağlamda hayvanlar için hayvanların yararını artıran, zararını azaltan eylemin seçilmesine vurgu yapan Singer, özellikle hayvan yetiştiriciliğinde hayvanların çok fazla acı çektiğini ve bu nedenle de hayvanların özgürleştirilmesi gerektiğini savunuyor.

Singer, ‘bütün hayvanların eşitliği’ fikrinden yola çıkarak “insanların eşitliği fikrine temel oluşturan etik ilke, eşit önemseme yaklaşımını hayvanlara da uygulamamızı neden gerekli kılar?”, biçiminde yapılandırdığı bir soruya yanıt arıyor. Bir varlığın acı çekmesi karşısında insanın bu acıyı önemsememesinin neden ahlaksal bir gerekçesi olamayacağını temellendirmeye çalışıyor. Acının başlı başına kötü bir şey olduğu ve acı çeken varlığın acısının dindirilmesinin ya da en aza indirilmesinin eşitlik ilkesinin bir gereği olarak hem insanlar hem de hayvanlar için geçerli olduğunu kabul ediyor.

AHLAKLI BİR YAŞAM İÇİN

Çeşitli platformlardan duyuyoruz, biliyoruz; hayvancılık yöntemlerinde, birçok bilimsel çalışmadaki deney protokollerinde, hayvanat bahçelerinde, safari parklarında, kuş kafeslerinde, sirklerde ve diğer ‘eğlence’ mekânları üzerine yeniden düşünmek önemli görünüyor. Bu tür kapalı mekânlarda hayvanların doğal davranışlarını sergileyemedikleri, korku ve sıkıntı yaşadıkları, rahatsız hissettikleri öngörülebilir. Hayvanlar, ‘ki artık hissetme yetisine sahip varlıklar olarak da kabul ediliyorlar’, hissedebilen canlılar olduklarına ilişkin sayısız bilimsel araştırma ile düşüncelerini temellendirmeye çalışan Singer, hayvanlara karşı olan yaklaşımımızda birtakım değişiklikler yaparak acının ciddi oranda önlenebileceğini söylüyor. Ve Singer’ın söylemi, son elli yıldır hayvan hakları derneklerinde ve beslenme biçimini yeniden düzenleyenlerde karşılık buluyor; hayvan araştırmalarına etik standart getirme çabası gösteren çalışmalarda dikkate alınıyor.

Biyoetiğin temel sorularından birini hatırlayarak yazıya son verelim: İnsan, nasıl bir insan olmalı ki ahlaklı bir yaşam sürdürebilsin?

Singer tarafından verilen yanıt şu: ‘Hayvanların önemsendiği’ bir yaşam düşüncesini de içeren ahlaki bir duruş kazandığında…'