Bencillik bile bir medeni cesaret arar. “Ben” bile diyemeyendir ki hep yanına bir yandaş katar. Mikrofon uzatılmış sıradan vatandaş neden soruları yurttaşlar platformunun sözcüsü ya da bir sosyolojik grubun lideri gibi yanıtlar? “Biz bunu istemiyoruz, biz şunu beğenmiyoruz, biz öbürünü seviyoruz ama berikini sevmiyoruz?” Sen istemiyorsun, tamam da neden “biz”? Kim bu biz? Bizcillik… Vasatlar âlemindeki son çaresizlik…

***

“Biz” kimdik? Biriyle teke tek konuşurken uzlaşmayı seçen, yanımızda biri varken aslan kesilenlerdik. Birinden hoşlandığını hissederken dahi yanında biri varken cesaretlenendik. Riski, boş kağıt veren öğrenci hikâyesinden ya da iddia kuponlarındaki handikap oranlarından bilenlerdik. Yılda bir yurtdışı seyahati ihtimali ve emeklilikte yerleşeceğimiz sahil kasabası hayalleri ile ömür tüketenlerdik.

***

Çocuklarımızdan bahsederken “biz” diye konuşmayı seçenlerdik. Çünkü onlar bizim için kız ya da oğul değil birinci çoğuldu. Şunun gibi… “Bugün çok mızmızız, çok huysuzuz bugün… Gece hiç uyumadık, hep meme istedik. Onu da ememedik sonra sabaha kadar oyuncaklarımızla kendimizi idare ettik.” Şu kurduğun cümlelere bir bak ya, dışarıdan duyan ne der? Çocuğun üçüncü tekil olmasına bile izin vermeyendik çünkü “biz”den bağımsız olduklarını kabul etmedik. Olmak istediklerimizin aynadaki tuhaf şekilleriydiler. Güzel gözükmeyince de bizi sinirlendirdiler… Onlar “biz”dik… Yıllar içinde kendi “bizcil” hayatımıza onları da dâhil ederek topluca “yatağımıza işedik”.

***

“Biz” ne güzel bir kelime oysa… Toplu halde aşkın bir hisse, şevkli bir kuvvete yol açtığında… Ama biz öyle değildik. Birbirimizi dibe çekenlerdik. Birbirimizden güç alarak büyümedik aksine birbirimizi sindirdik. Pısırıklığımıza, düzene adapte oluşumuza, kendi içimize doğru patlayışımıza… Hep bir yancı edindik. Yanımıza her geleni kendimize benzeten ölgün yığınlar gibiydik. Karşımızdakiyle hep aynı düşündüğünü ispat etmeye gayret eden basit tekrar makineleriydik. Her cümleye bir “aynen” monte ettik, mütemadiyen de şahsiyetimizi kaybettik.

***

Bencillikten bir ötesi varsa o da bizcilliktir ki her koyunun kendi bacağından değil birbirinin bacağına bağlanıp asılmasıdır. Birinci tekilin bencilliğinin başkalarından yüz bulmasıdır. Bizcillik… Vasatlar âlemindeki son çaresizlik. Oysa “biz” daha ölmedik… Atarlanan, kol kola giren, boyun eğmeyen, “soytarılık etmeden güldürebilen” biz… Mülkiyetsiz, ipoteksiz, kredisiz, kefilsiz biz… Kapıyı çarpan oğullar gibi, ayakta duran kızlar gibi biz… Çocuklar için biz, ağaçlar için biz, kuşlar için biz…