Biz, aslında biz değiliz. Aynı ülkenin birbirinin acısına kör, birbirinin feryadına sağır basit zamirleriyiz. Ben, sen, o’yuz. Ama bir ‘biz’ değiliz; çünkü herkes tek vücut olmayı kendine benzemek sanıyor; çünkü herkes, kendini bir yere ait hissetmenin cetvelle çizilen sınırlar sayesinde olduğunu zannediyor. Yaptıklarının olduğu kadar, bomboş baktıklarının da bir sonucu olduğundan habersiz yaşayanlar, gerçeğe kapattıkları gözleriyle, bugünden yarına kara bir cehalet, gittikçe harlanan yıkıcı bir nefret taşıyor. Batıyoruz ve çoğumuz ıslık çalıp havalara bakıyoruz. Bu böyle…

• • •

TSK Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü, Güneydoğu’da yürüttükleri operasyonlarla ilgili hafta başında yaptığı açıklamayla, kurumun bu süreçte gösterdiği duyarlılığın Nobel’lik olduğunu söyledi. “Bazı Avrupa ülkelerinde ve ABD’deki yöntem uygulansaydı, operasyonlar 1 ay içerisinde tamamen bitmiş olurdu. Bu operasyonda gösterilen duyarlılığın aynısı bir Avrupa ülkesinde uygulansaydı, bunu başaranlara Nobel Barış Ödülü verilirdi.”

• • •

İki buçuk ay boyunca sokağa çıkma yasağının sürdüğü Cizre’ye giden İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) heyeti, taş taş üzerinde kalmayan mahalleleri gezip, çatışmalar boyunca bir yudum sudan mahrum bırakılan insanların sığındığı bodrumlara girdi. TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın raporunda bahsi geçenlerle, TSK’nin, kendini Nobel Barış Ödülü’ne layık bulduğu operasyonların sonuçları arasında büyük bir uçurum var. Daha önce Bosna’da işlenen savaş suçlarını ve katliamları takip eden Adli Tıp Uzmanı Prof. Fincancı, Cizre’de karşılaştığı tabloyu “Bosna’nın çok ötesinde” diyerek tarif etti. “Bosna’da yetişkinlere ait insan kemikleri ve toplu mezarlar bulundu. Fakat Cizre’de yakılan çocuklardan bahsediyoruz.”

• • •

“İlk belirlemeler, ölü sayısının üç bodrumdan otopsi için gönderildiği belirtilen 178 rakamının üzerinde olabileceği kuşkusu uyandırmakta. Yaşam hakkı ihlallerinin yanı sıra, gidilebilen Cudi Mahallesi’nde bulunan binalardaki tahribat çok ileri düzeyde olup, binaların bir kısmı tümüyle yıkılmış. Yıkılmamış olanlar da oturulamaz hale getirilmiş, barınma hakkı ağır biçimde ihlal edilmiştir”, diyen Fincancı’nın izlenimleri, aylardır çok zor şartlarda bölgeden haber geçen gazetecilerin ana akımın dışına düşen acı dolu fotoğrafların altına yazılabiliyor da, TSK’nin Nobel’ini desteklemiyor ne yazık ki. Gerçeğe ulaşabilmemiz için etkin bir olay yeri incelemesi, onun da bağımsız heyetler tarafından yapılması şart.

• • •

Günlerce varlığı yokluğu tartışılan, yardım çığlıklarının kayıtları meclis kürsüsünden dinletilen insanlara ne olduğuyla ilgili soruşturma yürütmesi gereken savcının, “güvenli değil” diyerek girmediği o bodrumlarda bugün anneler, belki benim çocuğumundur diyerek yerden yanmış kemik topluyor. Etkin bir soruşturmanın yürütülüp gerçeğin ortaya çıkarılacağına kimsenin inancı olmadığı gibi, delillerin korunması için belediye görevlilerinin çektiği olay yeri bantlarının emniyet tarafından kaldırıldığını anlatıyor HDP Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız.

• • •

İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan “Türkiye’nin gerçek fotoğrafı buradadır” diyor ve başta bütün siyasetçiler olmak üzere, herkesi Cizre’yi görmeye çağırıyor. Yanmış kemiklerin, bir avuç külden ibaret olan cenazelerin, duvarlara yazılan hakaretlerin, tehditlerin, hâsılı yıkılan evlerin altında kalan barışın, öfkenin ve duygusal kırılmanın şahidi yazılmazsak, dünü olduğu gibi bugünü de anlayamazsak, Nobel mi alacağız, yoksa uluslar arası mahkemelerde mi yargılanacağız bilemeyeceğiz.

• • •

Biz, aslında çoktandır biz değiliz. Korkarım, hiç olmadık. Mış gibi yapmaktan öteye gitmedi küçük dünyamız. Bunu değiştirmek için, o bodrumlarda, o mahallelerde ne olup bittiğini bilmek, 40 yıldır neden bu kadar çok öldüğümüzü, öldürdüğümüzü sormak zorundayız. ‘Biz’ olabilmek için gerçeğe ve birbirimizi affetmeye ihtiyacımız var. Halkı bir arada tutan şey harita çizgileri değil, birlikte yaşam arzusudur. Avuçlarımızdan kayıp giden budur.