Gezi davasında hukuksuz biçimde 18 yıl hapse mahkûm edilen isimlerden Tayfun Kahraman’ın Silivri Cezaevi'nden BirGün Pazar için gönderdiği mektubu yayımlıyoruz.

Biz bu bedeli şerefle öderiz
İllüstrasyon: Kemal Gökhan

Tayfun KAHRAMAN

Sevgili Dostlar,

Biliyorum birçoğunuz bir aydan uzun zamandır neden Silivri’de cezaevinde olduğumuzu hâlâ anlamadı, hep beraber anlamadık. 25 Nisan gününden bu yana davalar ve soruşturmalarla geçirdiğimiz 9 yılda yapmadığımızı yapmak yani kaçmak şüphesi ile Silivri’de iktidar himayesinde konaklıyoruz. Daha önce yargılandığımız davalarda suç bulamayan hâkimlerin göremediklerini, bize hiçbir soru sormayan, delil dediklerini tartışmaya yanaşmayan hâkimler gördüler. Ne gördüklerini bir aydan fazla süredir tutuklu olmamıza rağmen gerekçeli karar açıklanmadığı için hâlâ bilmiyoruz.

Ne için olduğunu iyi bildiğimiz kâğıda dökülmeyen nedenlerle ailemizden, sevdiklerimizden, özgürlüğümüzden uzağız. Her sabah 8’de açılan, akşam 8’de kapanan, 30 metrekare alanda gökyüzüne bakmak, tüm hasretini haftada 1 saat cam arkasındaki görüşlere sıkıştırmak ne kadar zormuş meğer. Meriç’e, Vera’ya, ailene ayda 1 kez dokunmak, 1 saate tüm kelimelerini sığdırmaya çalışmak ne kadar zormuş meğer. Arkadaşlarına, dostlarına, öğrencilerine özlemini içine gömmek, aldığın her gecikmeli mektupta dışarıdan bir nefes almak ne kadar zormuş meğer. Dışarıda akan hayatı sadece televizyon ekranında izlemek, kaçırdığın her özgür günün geri dönüşünün olmadığını bilmek ne zormuş meğer.

Bugün elimizde tek kalan ise umudumuz. Memleketimizin demokratik, özgür ve kardeşçe yarınlarına dair umutlarımız. Sizlerden aldığımız her destek mesajı bu umudumuzu güçlendiriyor. Evet, bugün Silivri’deyiz ama biliyoruz ki milyonlar da bizlerle beraber. Memleketimizin özgür atan tüm kalpleri yanımızda.

İşte bu kararı verenlerin tam da budur korkusu. Korkuları; Gezi Direnişi’nde yan yana, omuz omuza gelen milyonlardır. Korkuları, Gezi Parkı yeşil kalsın diyenlerin kararlılığı, Taksim Cumhuriyet Meydanı’nı şenlik alanına çeviren emeğin hak talepleridir. Korkuları, bedenine sahip çıkan kadının öfkesi, yaşamına ve özgürlüğüne sarılan gencin duvar yazısıdır. Korkuları, itirazını alıp gelen yurttaşların inadı, haksızlığa karşı çıkan toplum vicdanının sokağa taşmasıdır.

Bu korkularının hâlâ geçerli kalması, kararı verenlerin korku duvarını yeniden örememesidir bizlerin tutsaklığının anlamı. Tutsaklığımızın anlamı her ne kadar her fırsatta şapkadan yeni tavşanlar çıksa da Gezi Direnişi’ne karşı taraftar toplayamamalarıdır. Bu kararın anlamı, Gezi’yi savunan bizlere yönelik asılsız, akıldışı, suçlama ve yargılamalarla tarihi yeniden yazma, Gezi Direnişi’ni bizler nezdinde düşman yapmaktır. Ama unutmamak gerekir bu karar ile yaratılmak istenen düşman, hukuksuzluk karşısında halk nezdinde dosta dönmüş, bu kararı verenler yeni bir toplumsal birlik, kardeşlik ağı örmüştür.

Şimdi geleceğedir sözümüz; bir bedel varsa eğer memleketin demokrasi, özgürlük ve kardeşlik talebi için, biz bu bedeli şerefle öderiz. Bir kavga varsa eğer Cumhuriyet’i ve değerlerini korumak için, biz bu kavgayı veririz. Bir mücadele varsa eğer kentine, doğasına, yaşamına sahip çıkmak için biz bu mücadeleye gireriz.

Ama biliriz ki, Gezi Direnişi’nin 9. yılında bu bedel çocuklarımız içindir, bu kavga memleket sevdasıdır, bu mücadele geleceğe, kine ve nefrete karşı kardeşliğimize aittir.

Hep beraber dedik ya; “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”

Soğuktur denen Silivri’den hepinize sımsıcak selamlar.

Gezi davası tutuklularının mektup adresleri:

•Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay’ın mektup adresleri:

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 9 No’lu Cezaevi, Koğuş No: A47 Silivri, İstanbul

•Osman Kavala:

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 9 No’lu Cezaevi, Koğuş No: A7/C-59 Silivri İstanbul

•Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in mektup adresleri:

Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, İstanbul