SOL Parti’nin 8 Ekim’de düzenleyeceği üretici mitingi için Uşak’taydık. Gedikler köyünde yapılan sohbette bir üretici “Yoldan geçen birini çevirsek daha iyi tarım bakanlığı yapar” diyerek sorunun kaynağını işaret ediyor. SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, “Bir yerlerde saklı duran büyük değişim iradesini açığa çıkararak; örgütlü bir halkın gücünü göstererek bu koyu karanlığı dağıtacağımızı biliyoruz. Bu yolda yürüyoruz ve başaracağız” diyor.

Biz çok daha iyi yönetiriz
Fotoğraflar: BirGün

Yaşar AYDIN

Çarşıda, pazarda, markette gıda fiyatları aldı başını gitti. Fileler dolmuyor. Mutfakta ocak neredeyse haftada bir iki kez yanar hale geldi. Kuşkusuz bu durumun birçok nedeni var. Ama birinci sıraya yazılacak madde, "Çiftçi artık ekip biçemiyor" olmalı. Çiftçi ne yapsın nasıl yapsın" Ektiğini, baktığını satınca maliyeti bile karşılayamıyor. Hükümet mi? Onun gözü dışarıda. "Neyi nereden ithal etsem de çiftçiyi bitirsem," diye uğraşıyor. Memleketin bereketli toprakları dururken Venezuela’ya giderek ekecek tarla bakıyor. Sonuç ortada. Her yıl daha da azalan üretim, atadan babadan gelen mesleğini bırakan çiftçi ve marketlerdeki büyük pahalılık. 20 yıl öncesine kadar kendi ihtiyacını karşılayan hatta dışarıya tarım ürünü ihraç eden ülkeden geldiğimiz nokta bu.

Ülke birçok konuda olduğu gibi tarımda da karar aşamasında. Ya meydanı ithal ürünlere bırakıp gidecek ya da inatla örgütlenerek üretmeye devam edecek.

Geçen hafta inat etme kararında olanlarla birlikte Uşak’taydık. SOL Parti 8 Ekim’de Uşak’ta üretici mitingi düzenliyor. Köy köy gezip toplantılar yapıp mitinge çağrıda bulunuyor. Biz de takıldık peşlerine ilçelerden köylere onlarla dolaştık. Her konuştuğumuz çiftçi uzun uzun anlattı yaşadıklarını. Konuya o kadar hâkimler, olan bitenin o kadar farkındalar ki üzerine yeni bir şey söylemenin anlamı bile kalmıyor. Gedikler köyünde yapılan sohbette bir üretici “Yoldan geçen birini çevirsek daha iyi tarım bakanlığı yapar” diyerek hem konuyu ne kadar bildiklerini hem de sorunun kaynağını işaret ediyor.

HESAP ORTA YERDE

Uşak’ta kuraklığa rağmen aklınıza gelecek her şey üretiliyor. Arpa, buğday, şekerpancarı, nohut, meyve, büyükbaş hayvancılık, kanatlı hayvancılık daha aklınıza ne gelirse. Bu üretime eşlik eden küçük ve orta boy işletmeler de çıkmış zamanla. Un, yem fabrikası gibi. Yılarca kentin ekonomisini de tarım sağladı. Kendi deyimleriyle ‘ekmeklerini topraktan kazandılar.’ Ama artık durum öyle değil.

İnay köyündeyiz. Toplanan kalabalıkla konuşmaya başlıyoruz. Köylü esas olarak arpa ve buğday üretiyor. Nohut artık para etmez olmuş. İlk sözü 660 üyeli üretici kooperatifinin başkanı olan Muammer Arıkan alıyor.

Arıkan “Çiftçiliği seviyoruz ama yapamıyoruz. Nasıl yapalım? Geçen sene 2,5 kg arpa ile bir litre mazot alınıyordu. Bu yıl arpayı en yüksek 6 liraya sattık mazotu 30 liradan aldık. Gerisini siz düşünün” diyor. İnay köyü hâlâ üretim yapılan ender yerlerden. Dedim ya inatçılar. 1973 yılında kurulan kooperatifi var, ona bağlı bir un fabrikasıyla birlikte ortaklarının yem ihtiyacını da çözmeye çalışıyor.

Ama onlara da rahat yok. İthal ve aynı zamanda ucuz buğday alan büyük fabrikalarla rekabet etme şansları yok. Kendi buğdaylarını bile alıp satacak olanak tanınmıyor.

Uşak köylüsü bir yandan devletin uygulamaları diğer yandan büyük firmalarla, aynı zamanda da kuraklıkla mücadele etmek zorunda. Kendilerinden başka yardım eli uzatan da yok.

Muammer Bey anlatmaya devam ediyor: “Burası kuru arazi sulak arazimiz yok. Yeraltı suları derinde elektrik hatlarımız yok tarlalarımız parçalı halde her tarlaya kuyu yapmamız mümkün değil. Kuru tarım yapıyoruz ve bu dönemde bu da mümkün değil. Önceden 50-60 dönüm arpa buğday kaldıran çiftçiler bir aileyi geçindirebiliyordu şimdiyse 150-200 dönüm ekin ekecek ki ancak bir aileye yetsin. O da mümkün değil. Yeni nesilde çiftçi yetiştiremiyoruz. Bir okulu yok, ata mesleğidir. Çiftçiler çocuklarını bu işte para olmadığı için başka alana yönlendiriliyor. Bugün köyümüzde 40 yaşın altında çiftçi yok. Böyle giderse çiftçilik bitecek.”

Herkesin dilinde aynı sözler. Taban fiyatının iki kat artmış olması kimseyi mutlu etmedi. Gübrenin fiyatı 460 lira, mazot 25-30 lira. Üretici için geçen seneye göre her kalem maliyet 4 kat artmış durumda. 100 dönüm arazi için sadece mazot gideri 25 bin liranın üzerinde. Çiftçinin hasada başlamadan 50 ile 100 bin lira arasında bir maliyeti gözden çıkarmalı.

biz-cok-daha-iyi-yonetiriz-1067643-1.

TOPRAKLARI KİM ALIYOR?

Uşak ve ilçelerinde dolaşırken bir başka duruma tanıklık ettik. Yabancı olduğu söylenen bir şirket, köylüden topraklarını satın alıyor. Hem de ederinden yüksek bir fiyat vererek. "Madenci mi bunlar" diye sorduğumuzda tatmin edici bir yanıt alamadık. Şirket yetkilileri sadece “Ağaçlandıracağız” diyorlarmış. Satın aldıkları arazileri belirtiyor ve etrafını çiftle çevirerek bırakıyorlarmış. Tabii şimdilik. Tarlanın değeri 5 bin lira ise 15-20 bin lira verip alıyormuş. Tarım yapamayan köylü için de bu fiyat cazip hale geliyor ve satıyor. Alınan arazinin bir başka kötülüğü de çitlerle çevrili olması. Hayvancılık yapanların bir tarladan diğerine geçmesi ya da komşu tarladan faydalanması imkânsız hale gelmiş durumda.

NİŞARLIKTAN ÜRETİM

Ömer Osman Baykal. Köy ziyaretlerinde karşılaştığımız 85 yaşına ulaşan amcamız. Tüm hayatı üreterek geçti. Artık çiftçilik yapmıyor ama durumun farkında ve “Ben ezelden beri solcuyum” diyerek başlıyor söze. Sonra da devam ediyor: “Gübremiz çok fiyatlı, mazot desen aldı başını gitti. Sulu tarıma destek olmadan bizim sanayimiz olmaz. Çiftçi tamamen hesap yapsa zararda olduğunu anlar. Sıkılıyor bir tarla satıyor ve dayanmaya çalışıyor. Yaş 85. Bu köyde yaşayan çoktu o zamanlar. Üretim çok oluyordu tüketen az oluyordu. Şimdi tüketen çoğaldı üretim yok. Tarıma ve hayvancılığa destek olmalı. Bir litre süt 2 kilo yem almıyorsa üretici kazanamaz. Şu anda devamlı esnaf kazanıyor, aracı kazanıyor. İstanbul'da et 150-200 TL iken biz canlı hayvanı 41 TL’ye veriyoruz. Olması gereken 80 TL'dir. Ancak yüzde 100 kazanan aracılardır. Bizim bunu çözmemizin tek yolu devlettir. Ancak onlar da kolayını bulmuş ithal ediyor. Bizim refah yaşamamız için ithal mallara ihtiyaç yok. Bizim Türkiye'mizin üreticisi bizim gibi iki ülkeyi besler. Sen destek vermezsen ne hayvancılık ne çiftçilik yapmak mümkün. Yaparsa da nişarlıktan (mecburiyetten) yapıyor yani mecburiyetten yapıyor. ‘Belki seneye olur mantığıyla.’ Bizim için sorun yok, bizim şimdiden geriye yaşadığımız kâr. Ancak sonraki nesiller için durum Erdoğan bir daha kazanırsa çok zor.”

Ömer Osman BaykalÖmer Osman Baykal

Ömer amca yaşananlardan çok rahatsız ve köyüne gelecek bir iktidar yetkilisini bekliyor: “Bir AKP’li gelse de bir rencide etsek. Gelse bir gelse... Ne yüz ile gelecek! Gelemez yahu. Gelemez nereye geliyor.”

***

ÖNDER İŞLEYEN: HALKIN TALEPLERİ VE BİRLEŞİK GÜCÜYLE MÜCADELE

SOL Parti diğerlerinden farklı olarak başka bir şey deniyor ya da yapıyor. Pazarlık, Meclis, yüksek siyaset demeden toplumun içinde ağır adımlarla yeniden örgütlenmeye çalışıyor. Bu tercihi SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen’e sorduk. İşleyen yanıtladı:

“Siyaset büyük oranda matematik hesapları üzerindeki bir dengeye kilitlendi. Ağır sorunlarla boğuşan toplumun talepleri bu hesaplar içinde görünmez kılınırken toplum da pasif bir konuma itiliyor. Siyasetin öznesi olması gereken toplum düzen muhalefeti eliyle de siyasetin dışına itiliyor. Bunun yerine adeta herkesin tek adamlığa soyunarak vaatlerini sıraladığı, çaresizlik içindeki insanlara mikrofon uzatarak onların çığlıklarını paylaşmanın ötesine geçmeyen bir tuhaflık ortalığı kaplıyor.

Miting kampanyasına katılan İşleyen çiftçilerle bir araya geldi.Miting kampanyasına katılan İşleyen çiftçilerle bir araya geldi.

Böyle bir siyaset anlayışı ile devletin tüm gücünü elinde toplamış Saray rejiminin giderek artıracağı açık baskılarına karşı durabilmek de hiç kolay değil. Kaldı ki bir iktidar değişimi yaşansa da rejimin tahribatlarını ortadan kaldırarak onu gerçekten yenilgiye uğratabilmek, halktan yana bir dönüşümü gerçekleştirmek mümkün görünmüyor. SOL Parti olarak toplumun acil talepleri etrafında bir mücadeleyi örgütleyecek bir dizi çalışma içindeyiz. SOL’un bugün temel görevi, halka karşı her tür kötülüğü yapan bu iktidara son verme mücadelesini bu toplumsal talepler etrafında sürdürmek olmalıdır. Pasif durumda kalmış ve düzen muhalefetinin de dışarıda bıraktığı ülkedeki çok büyük devrimci direniş potansiyellerinin siyasetin etkin bir gücü olması da buna bağlıdır. Toplumdaki örgütlenme ve hak arama bilincini de geliştirmeyi temel alan bir mücadeleyi adım adım geliştirmek zorundayız. Fatsa’da gerçekleştirdiğimiz fındık mitingi bu anlamda çok önemli bir işaret fişeği oldu. Bastırılmaya çalışılan halkın sözünün ve taleplerinin, halkın kendi dayanışması ve birleşik gücüyle ortaya konulması büyük bir değişim iradesi de, özgüveni de açığa çıkardı. Bu mücadeleyi bugün Uşak’ın köylerine taşıyarak sürdürüyoruz.

Burada da görüyoruz ki kimse yaşadıkları hayattan memnun olmadıkları gibi onlara her şeyin çok kötü olduğunu tekrar eden bir muhalefetten de memnun değiller. İliklerine kadar yaşadıkları kötülüklerin anlatılmasının ötesinde bir çıkış yolunun nasıl yaratılabileceği temel mesele haline gelmiş durumda. Bu anlamda kimse pek de umutlu değil ve işte umutsuzluğun içinde yana yana gelmek, omuza omuza vererek kendi güçlerinin farkına varmaya başlamak bir umut ışığı yakabiliyor.

SOL Parti’nin bugünkü adımları koyu karanlığın içinde parlayan umut ışıkları olarak görülebilir. Bunu çoğaltmak için çalışacağız. Uşak’ta üretici köylülerin şirket egemenliğine karşı mücadelesini büyütürken bir yandan da eğitimden sağlığa her alandaki ticarileşmenin yarattığı sorunlar karşısında da eğitim ve sağlık hakkına sahip çıkmayı, bir başka noktada işçilerin hak arayışlarını güçlendirmeyi, gençlerin, kadınların örgütlü mücadelelerini güçlendirmeyi hedefleyen bütünlüklü bir siyaseti hayata geçireceğiz. Bir yerlerde saklı duran büyük değişim iradesini açığa çıkararak; örgütlü bir halkın gücünü göstererek bu koyu karanlığı dağıtacağımızı biliyoruz; bunun için çalışıyor, bu yolda yürüyoruz ve başaracağız."

***

8 EKİM’İ BEKLERKEN

SOL Parti’nin miting çalışmalarını takip etmek için gittiğimiz Uşak’ta aklımızda kalanları sıralarsak.

1: Halk AKP’den umudunu kesti.
2: Halk durumun farkında ve çözüm arıyor.
3: Uzatılan eli geri çevirmiyor ve çözüme dair anlatılanlara kulak kabartıyorlar.
4: Halk bu kirlenmiş dünyada devrimcilerle olan muhabbetini çok özlemiş.

Gelelim SOL Parti’ye. Onlar için siyasetçilerin çok kullandığı “bir yere gitmek, halkla buluşmak” kavramları çok geçerli değil sanırım. Çünkü gidilen yerde mutlaka onlardan bir ya da birkaç kişi var. Köyün ilçenin ileri geleni, sevileni, sözüne güvenilir olanı onlar. Halkı için bedel ödemiş ve yine ödemeye hazır olanlar da olanlar. Halklaşmış bir siyasi gelenek.

Belki Doğan Hoca’nın (Tılıç) “Görmek değil görüşmek” diye özetlediği şeydir eksik olan. Daha sık bir araya gelmek ya da bir araya gelme vesilelerini artırmak. Yoksa nereye bakarsan karşına çıkıyorlar. Sanırım 8 Ekim mitingi de en az Trabzon ve Fatsa kadar hafızalara yer edecek. Merak içindeyiz.

biz-cok-daha-iyi-yonetiriz-1067642-1.