2011’de İspanya’daki Öfkeliler Hareketi, “Bizim borcumuz değil, biz almadık-satmadık, ödemeyeceğiz” sloganıyla, dayatılan kemer sıkma politikalarına karşın direnişin umudu ve adresi olmuştu. Derken, Portekiz gibi İspanya’da da krize tepkiler merkez sağ partilere yaradı, Rajoy’un Halk Partisi’ne (PP) tekrar iktidar yolu açıldı.

Tam “Öfkeliler nerelere kayboldu?” denirken, 2014 Ocak’ta Podemos (Başarabiliriz) Hareketi ortaya çıktı. Hemen arkasından Avrupa seçimlerinde 1.2 milyon oy toplayıp, 5 sandalye kazanarak ses getirdi. Geçen hafta yayınlanan kamuoyu yoklaması da Podemos’un yüzde 27 oyla, merkez sağ ve merkez sol düzen partilerinin önüne geçtiğini ortaya koydu. Avrupa seçimlerinde oyunu üç katına çıkaran İspanya Birleşik Sol Partisi’nin de, tabanında Podemos’a meyledenlere karşın, küçümsenmeyecek bir güce sahip olduğunu da hesaba katarsak, İspanya radikal sola göz kırpıyor diyebiliriz.

Podemos bizler için de, “Gezi Hareketi nereye kayboldu?” diye soranlara karşı, o umudun, heyecanın, mücadele azminin ansızın tekrar dirilebileceğini göstermek açısından anlamlı bir örnek. Öfkeliler, Madrid Puerta del Sol ve Barcelona Katalunya meydanları başta gelmek üzere kamusal alanı tekrar ele geçirerek, buralarda alternatif bir yaşamı yeşerterek bir “iyimserlik rüzgârı” estirebilmişlerdi. Ama Podemos’un asıl başarısı; meydanlara sıkışmayıp, mahallelere işyerlerine dönerek, 400 yerel meclisle varlığını sürdürmesinde yatıyor. Konut krizinde evlerini boşaltması istenen yurttaşların yanı başında bitip, birlikte direnmesi de kitlelerin harekete güven duymasını sağladı.

Podemos bugün, 36 yaşındaki akademisyenlikten gelme karizmatik sözcüsü Pablo Inglesias’la fazlaca özdeşleşmiş görünümde. Zaman zaman öne çıkan, “politika karşıtı” söylem, yelpazenin sol kanadında yer aldığını ifadeden bile kaçınma tavrı ister istemez tereddüt yaratıyor.

Yunanistan’daki son kamuoyu yoklaması da, Syriza’nın, merkez sağ Yeni Demokrasi Partisi’nin yüzde 4.6 önünde bulunduğunu gösterdi. Syriza, Alexis Çipras’ın Synapsismos Partisi’nin ana gövdesini oluşturduğu bir radikal partiler koalisyonu. Ama asıl dinamizmini, kemer sıkma politikalarına karşı Syntigma Meydanı’ndaki direnişlerle özdeşleşen, sendikalar başta gelmek üzere tüm toplumsal muhalefetin sesi ve sözcüsü olmaktan alıyor. Onlar da yer yer düzen güçlerini doğrudan karşılarına almaktan kaçınan ılımlı mesajları nedeniyle eleştirilere hedef oluyor. Avronun devamından yana tutumları da, yeterince radikal olmadıklarının karinesi sayılıyor.

Bizlerin umudu Haziran Hareketi, Akdeniz’de sol rüzgârların estiği işte bu iklimde doğdu. Tabii ki Gezi’nin tek mirasçısı, temsilcisi olma gibi bir iddiası yok. Ama Gezi’nin tüm muhalif dinamiklerine kucak açabildiği, sade yurttaşlara, “benim yerim burası” dedirtebileceği ölçüde hareketin de, belki toplumsal muhalefetin de, hatta Türkiye’nin de önü açılacak. Siyaset ve din bezirganlarını net biçimde karşısına alırken; çalışma ve yaşam alanlarına aktif politikayı sokabildiği, halkı hareketin öznesi yapabildiği ölçüde ivme kazanacak.

Haziran hareketi başlıca iki mücadele eksenini kapsayabilmek ve ortaklaştırabilmek zorunda. Bir yandan ülkeyi dinci, mezhepçi, gerici bir bataklığa sürüklemekte bulunan AKP’ye karşı ortak mücadeleyi örgütleyebilmek sorumluluğunu üstlenmeli. Öte yandan AKP’den bağımsız; siyaseti aşağıdan yukarıya yeniden tanımlayacak, kamucu bir ekonomiyi tasarlayacak, toplumsal dengeleri emekçilerden ve ezilenlerden yana değiştirecek, düzen dışı alternatif bir ufku bulunduğunu kanıtlayabilmeli.

Margaret Thatcher’a en büyük başarınız  ne diye sorulduğunda, tereddütsüz “Yeni İşçi Partisi” diye cevap vermiş.” Sola neo-liberalizmi, özelleştirmeyi, sosyal programlardaki kısıntıları, kemer sıkmayı benimsetmek” sözleriyle de, ne meram ettiğini açıklamış. CHP’nin Blairvari sağa dümen kırdığını gördükçe, ekonomi sözcülerinin Kemal Derviş’in asıl mirasçısı biziz mealindeki yorumlarını duydukça, insan Haziran Hareketi’nin gereğine biraz daha inanıyor.

Podemos ve benzerlerinden farklı olarak Haziran Hareketi, kem küm etmeden anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist, gericiliğe karşı eksenini açıkça telaffuz ederek, net bir mesajla yola çıktı. Şimdi sıra işin daha önemli ve zahmetli kısmına geldi Bu yönelimleri sade yurttaşların dert ve sıkıntılarına tercüme edebilmeye, onları bu hareketin asıl öznesi yapabilmeye…