Resmi belgeler FETÖ’nün açılımını “Fetullahçı Terör Örgütü” olarak veriyor. Yine aynı belgelere göre örgütün lideri Fethullan Gülen.

Bu, bilmediğiniz bir bilgi değil, fakat bu tanımlamada benim anlamadığım birçok nokta var. Örneğin; bu örgüt “Fethullahçı” ise Fethullah (Gülen) kimci oluyor; bunu anlamadım; o da mı Fethullahçı! Örgüt üyesine Fethullahçı diyebilirsiniz ama Fethullah’a Fethullançı denmesi Fethullah’a Fethullah sempatizanı demek gibi bir şey olur.

Anlamadığım ikinci nokta; Bir örgüte adını, örgütün kendisi verir. Siz sonra o örgütü beğenirseniz “Hizmet Hareketi” beğenmezseniz “terör örgütü” diyebilirsiniz. Devletler, faaliyetinden hoşlanmadıkları örgütlere genellikle “terör örgütü” der. “Terör örgütü” sıfatının, terörist sayılan örgütün adının önüne ya da arkasına eklenmesi sözcükler arası uyum meselesidir. Fakat örgütün adını değiştirmek, hele ona başka bir ad takmak sizin tercihinize bağlı olamaz. Hele hele hem örgütü kendiniz kurup hem ona terör örgütü demeniz hiç uygun olmaz! Bildiğim kadarıyla “FETÖ”, Fethullah Gülen’in kurduğu bir örgüt değil. Sanırım ona bu ad MGK’de verildi.

Gülen Hareketi dini bir örgütlenmeyken kendini “cemaat” olarak tanımlıyordu, politikleşince “hizmet hareketi” denmeye başlandı. İktidar ve nemasını paylaşan İslamcı hareketlerden biri öbürüne galip gelince adı “FETÖ” oldu. Kazanan kaybedene “Cemaat terör örgütü” ya da “Hizmet Hareketi terör örgütü” dese dini kavramlar zarar görecekti. İŞİD’i, DAEŞ yaptıkları gibi bu dini örgütlenmeye yeni bir ad bulundu.

Yine bildiğim kadarıyla Cemaatin silahlı sivil milis kolu yoktur. Gülen Hareketine “silahlı terör örgütü” denmesi hemen hemen yarısının desteğini almış ordunun halka karşı silah kullanmasından dolayıdır. Silahlı kuvvetlerinin, polisinin, istihbarat elemanlarının, memurunun; medyasının, ekonomisinin, eğitim kurumlarının yarısını kontrol eden bir yapı devletten ayrı düşünülebilir mi? Bu yapının sahip olduğu mali kaynaklar (okul, yurt, arsa, banka vb.), kamu kaynaklarının aktarılmasıyla ve kamu adına güç kullanan makamların teşvikleriyle elde edilmemiş miydi? Gülen’le ilişkilendirilen iş insanlarının yatırımları ve onların uluslararası bağlantıları da devlet garantörlüğünde değil miydi?

Bir süre önce katıldığı özel bir programda Aziz Kocaoğlu’na, kendisine ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik Cemaat operasyonuna ilişkin duyguları soruldu. Kocaoğlu, “FETÖ’den şikayetçi değilim. Bana bu operasyonu yapsalar da değilim. Dünyanın öbür yanına gitmiş, yerleşmiş bir adam. Bana bunu polisi, hâkimi, savcısı yapmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin polisi, savcısı, hâkimi yaptı. Şikayet etmemin bir anlamı yok. Ben Amerika’daki adamı şikayet etsem ne olacak? Burada devlet var. Biz FETÖ’yü bilmeyiz, biz devleti biliriz. Cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları biliriz, devlet kurumlarını, hükümeti biliriz. Hükümet de beni bilir. Beni hükümet, devlet koruyacak. O dönem korumadı, buna izin verdi... Ben mektup yazdım, beni korumadılar...” dedi.

Aziz Kocaoğlu’nun çıkışı, Erdoğan’ın dilini kullanan sol çevrelere ders olmalı. Evet, biz FETÖ’yü bilmeyiz, devleti biliriz. Umulmadık kalemler, ikinci bir şahsa ait olduğuna dair bir işaret kullanmadan iktidar dilini kullanıyor. Bu dile benim gazetemde bile rastlıyorum. İktidar mücadelesini tamamen legalite içinde yürüten sol hareketleri bile “terör örgütü” kapsamında değerlendiren devlet diline muhtaç kalınması, eşyayı tanımlayamama yetisiyle izah edilemez. Kaldı ki “terör örgütü” solun savaş halinde olduğu “sivil” örgütlere karşı bile kullanmaktan kaçındığı bir sıfattır. Sol, halkın çıkarına hizmet etmeyen her hareketi bir şekilde iktidarla ilişkilendirir ve geri plandaki asıl gücün devlet olduğuna inanır. Bu durumda devlet tarafından beslenmiş, büyütülmüş, korunmuş Gülen hareketine baktığında da net olarak doğrudan devleti görür. Aksi, devletin halka karşı işlenmiş suçunu görmezlikten gelmek, bağışlamak, aklanmasına hizmet etmek olur.