Bunların ağzında, kelimeler ‘nida’ya dönüşüyor.

Nida, kendisini çıkartanın, herhangi bir kavrama işaret etmek değil, kendi durumunu belirtmek üzere çıkarttığı ses. Biz normal insanların ağzında ‘terörist’, “insanları yıldırıp, diyeceğini diyemez, yapacağını yapamaz hale getirmek üzere dehşete düşürmeye yönelik eylem ve/veya icraat”ın sıfatı iken, bunlar tarafından çıkartıldığında, “bakın, bu insan yargılanmaksızın yok edilmesi caiz bir varlıktır; haydi gidin linç edin” şeklinde bir değerlendirme ve çağrının ifadesidir.

Hayvanlar da, diyelim eşek veya köpek de çeşitli ‘nida’lar çıkartır: Eşeğin veya köpeğin kızdığı, korktuğu veya çiftleşmek istediğinde çıkarttığı nidalar, yani anırma veya havlama biçimleri birbirinin aynısı değildir. Ancak, hayvanlar masumdur; yani köpek, “seni ısıracağım” anlamında bir nida çıkartır; ama, “haydi, köpekler, gidip siz ısırın, ben ne kendimi, ne de kendi eniklerimi rizikoya sokmak istemiyorum” diye bir nida çıkartmaz.


Umutsuzluğa kapılmak yok; zira, biz insanız, onlar ise habis organizmalar; hani kafaları “Suriye’ye iki adam gönderip dört füze attırtırız; al sana en mükemmelinden savaş ilan etme gerekçesi” derken, ‘Serap kız’ı elemanlarıma yaktırtıp Batı illerinde Kürt düşmanlığı, Reyhanlı’da iki minibüs patlattırıp Alevî/Nusayrî/Esad/Suriye düşmanlığı yaratırım, Gar önünde 102 (sonra 103) insan öldürtürsem yüzde beş oy devşirip, Meclis önünde de 29 kurbanla hem YPG’yi terörist ilan eder, hem de Ordu’yu Suriye’ye karşı kışkırtırım” düzeyinde çalışan ‘şey’ler.



Bu ‘şey’lerin ‘reis’i ne diyor: “AİHM’e tazminatını öderim, ama Dündar ile Gül’ü de içeri attırtırım”; tabiî, bizim cebimizden.

Yahu, insan biraz utanır; ama, insan olan utanır. Öyleyse, biz de, siyasî-ekonomik hiçbir mülahazayı bunlarla tartışma konusu yapmaksızın, doğrudan doğruya insan olma düzeyinde tavır koyalım ve de diyelim ki, kendi kent ve kasabalarını tankla tüfekle yok edip, insanlarını da mahzenlerde yakanlar, değil oraların ve onların meşrû devleti, “insanım” diyen hiç kimsenin muhatabı da olamazlar.

O Kaçaksaray yıkılmadıkça ve gerek inşaat, gerek yıkılacağı güne kadarki işletim ve gerekse yıkım masrafları ‘saraylı’ ve ‘ saraylılar’a ödettirilmedikçe, bizlerin kendimize ‘cumhuriyet’ demeyi hak edemeyeceğimiz açıktır: Cumhuriyet, saray yapmaz; geçmişin zorbalarınca yaptırılmış bütün sarayları yıkar ve de insanın insanlığı ister Kilise kılıklı olsun, isterse de Külliye, referanslarını ‘insan-üstü’nde arayan her türlü maskaralığın donunu aşağı çekmekle, kısacası Aydınlanma ile başlar.