Kafka, “Hukuk kitabı okumak ak talaş yemeye benzer” demiş.

Kafka’nın hukukla ilgili bu sözü, bizim ülkenin katı gerçekleri karşısında çok naif ve hafif kalıyor. Çünkü bizim ülkede talaş metaforu gerçeğe dönüyor.

Çok uzak olmayan bir zamanda, bu ülkenin ve şimdiki zamanın öncülü olan iktidarı, kendi olağanüstü hukukunu dayatmak için insanlara dışkı yedirmiştir. Böylesi bir çürümeyi bu topraklarda yaşadıktan sonra, “talaş yemek” nasıl da naif ve masum kalıyor.

İçi geçmiş emperyal hesaplarla şimdiki ve gelecek zaman için geçmişi inşa derdine düşerler. Bu kafa yapısıyla savaşa silah gönderip, ölenlere, yollara düşenlere bir timsah gözyaşı bile dökmezler. Karayolunu kapatıp, aynı gün denizlerde ölümlere neden olurlar. Bizde ne Kafka ne de timsah yetişir.

Vahim derece bilgisizlik ve görgüsüzlükleri ile “Osmanlı Ocağı” gibi tarih fukarası faşizan paramiliterliklere dalarlar. Osmanlıda ocak örgütlenmesi, askeri örgütlenmenin temelidir. Acemi Oğlanlar Ocağı” bile bunlardan daha ustadır bu minvalde ve tarihsel bağlamı içinde. Dava ve Şato’da, mülk ve hukukun hiçleştirdiği insan anlatılır ya, bizde Kafka yetişmez ama hiç değerinde insanlar çoktur. En baştan en sona…

Başka bir metinde de yazmıştım; Kafka, metanın hâkimiyetini ağırlığını ve yabancılaşmanın insanı ve toplumu parçalayıcı niteliğini çok açık seçik görmüştür. Dava, Şato ve Dönüşüm bunun metinleridir. Bizim hâlâ içini dolduramadığımız Modernite bu metinlerle çözülmüş, çözümlenmiştir. Çürümeyi görerek, insanlığa ışık yakmıştır. Bizde Kafka yetişmez, Modernite ise tuvalet türü ile bir de mezarlıkta ölüdür.

“Kafka anlatısı Modernitenin son ve en büyük anlatım dilidir. Bununla birlikte Modernite son bulmuştur. Bir başka deyişle, Modernite tartışmasında Kafka’dan önceki dil ve anlatı, Kafka’dan sonraki dil ve anlatı diye bir ayrıma gitmek son derece doğrudur. Son oluştuktan sonra, bunun üzerine yeniyi kurmak daha kolaydı. Kafka’nın etkisi ve yenilikçiliği, yeni yönelimleri doğurması da bu bağlamdadır. Dönüşüm sadece bir biçim değiştirmeyi, yabancılaşmayı değil, çürümeyi de içerir/anlatır.” Böyle yazmıştım daha önce. Benden önce “Kafka, çağının olumsuz yanını olağanüstü bir güçle özümsedi” demiştir Ernst Fisher. Bu özümseme ve çözümlemenin içerdiği yüksek sezgiyi, yabancılaşmayı, çağın bozgunlarını anlamasını birlikte değerlendiren Kafka’nın karamsar dünya görüşünün gerçekte basite indirgeyici yapıda bir tarih felsefesi olduğunu belirtir. “Özellikle özneli biçimlemede kullanılan bu nesnellik yanılsaması, olağanüstüyü sıradanmış gibi gösteren bir dil, tedirgin ediciyi daha tedirgin edici, yadırgatıcı kılar.”

Bu topraklar hepten de çorak değil elbet. Örneğin, iktidarın yarattığı içerdeki ve dışardaki savaşın sonuçlarından biri olan, sahile vuran ölü çocuk için, aynı iktidar yandaşları olanlar kumsala “temsili” olarak yatıp, fotoğraf çektirirler. Böylesi danacıl türler yetişir. Toplumsal çürümeyi ve insanların çürümeye doğru gidişini “Değişim” adlı yapıtıyla yüz yıl önce inceden inceye sezip yazmıştır Kafka. Ne var ki o Kafka, insanların bizim buralardaki gibi “dangalaklaşmasını” çözecek kalınlıktan yoksundur!

Haftaya dize; “ruh yoruldu cesedini taşımaktan”