Bizden korkmayın, mutlaka size söyleyecek güzel sözümüz vardır

Uğur Şahin

Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun geçen aylarda yaptığı, “Gökyüzünde dengeleri değiştiriyoruz” minvalindeki açıklamasına dair haberin ekran görüntüsü ile sıcak çorbaya ulaşmak isteyen yurttaşların Saraçhane’de oluşturduğu bir hayli uzun kuyruğun fotoğrafı, sosyal medyada gezinirken bir anda düşüverdi önüme. Uzayı bilmem ancak bu iktidarın yeryüzünde -Anadolu topraklarında- dengeleri bir hayli değiştirdiği, yoksulların daha çok fakirleşirken, zenginlerin ceplerini fazla fazla doldurduğunu “herkes gibi” bilirim. Uzunca bir süredir, “Dünya bizi kıskanıyor” sözleriyle şatafat düşkünlüğü ile lüks tüketim şımarıklığını perdelemeye çalışanların gizleyemediği bir gerçek var: Halk geçinemiyor! Hatta o kadar ki, pandemi günlerinde, bir tas sıcak çorba içebilmek için fiziksel mesafesiz kuyruğa girenler mevcut. İşte o kuyrukta olanların çoğunluğu herkes “karantinada” evindeyken sayısız dramın olduğu sokaklara başını koyan evsizler!

Peki kimdir bu evsizler? Sayıları kaçtır? Sokakta nasıl yaşıyorlar?

Ohio Akıl Sağlığı Bölümü, evsizliği şöyle tanımlıyor: “Köprü altında, araba, terk edilmiş bina, otogar, bütün gece açık olan kahvehane veya topluma açık herhangi bir alanda barınma.” Liberallerin öve öve bitiremediği ABD, yarım milyondan fazla evsiz sayısı ile Türkiye'de 47 şehri geride bırakıyor. Kuşkusuz ki sadece Amerika’da artmıyor evsiz sayısı, Avrupa’da da durum hiç iç açıcı değil. Türkiye’de ise sadece İstanbul’daki evsiz sayısı 10 bini aşmış durumda.

Onların öykülerinde gurur da var kibir de, sitem de var mağlubiyet de… Kentin Soluğu’nda bu hafta iki ay öncesine kadar sokakta yaşayan Alaattin Arslan’ın hikâyesi var. Arslan, bugünlerde devletin değil, bir yardımseverin uzattığı el sayesinde sokaklarda kalmıyor. İki aydır Çağlayan’daki bir pansiyonda konaklıyor.

Bir akşam vakti Gezi Parkı’nda buluşuyoruz 63 yaşındaki Alaattin Arslan ile. Evsizlikten, koronavirüsten, yoksulluktan, toplumun görmezden geldiklerinden konuşuyoruz. Ses kayıt cihazımın ‘kayıt’ tuşuna basıyor ve onu dinliyorum, kendi bile inanamıyor çıktığı YouTube programı sonrasında yaşananlara:

EVSİZLİK ÇOBANLIĞA BENZER

Tam olarak 35 yıl değil aralıklı olarak sokaklardayım. Gerek aile bağlarımı koparmam gerekse de kendi başıma hayata tutunma mücadelesi vermeye başladıktan sonra sokağa düştüm. Öyle kariyer yapıcı veyahut mesleğinde zirveyi göreceğin işlerde çalışmadım. Hayvanları çok sevdiğim için doğal olarak çobanlık yaptım. Çobanlıkla şu günün şartlarında sokakta yaşayan insanların arasında aslında fark yok; onları ayıran tek neden, çalıştıkları yerler ile yatacakları yerler… Çobanların yattığı yer çok mu lüks? Hayır! Orası da kepenek, orada da kirli battaniye var. Bunu kıyasladığım zaman, biz sokakta yaşayan insanlarla, onların arasında fark olmadığını gördüm. Çobanların da devamlılığı yok; dört-beş ay çalışır, bir-iki ay ceplerindeki parayı yer, o bittiği zaman da iş bulamazsa benim gibi sokakta kalır! Ne yazık ki bunları toplumumuz hiç göz önünde bulundurmuyor. Bundan dolayı da ben 35-40 yıldır sokağı bilirim.

KENDİMİ SOKAKTA BULDUM

İşim olsun dedim; borç yaptım, kredi çektim. Fakat iç dünyamda da iş dünyasında da işler rast gitmeyince ve ailemle tekrar bir araya geldiğimde çocukluktan kalma özlemi, sevgiyi ve sıcaklığı bulamayınca kendimi sokakta buldum. Mütemadiyen de net olarak 8-10 senedir sokaktayım. Daha doğrusu, bunu söylemekte sakınca görmüyorum: 2008 krizinden sonra tamamıyla iş ve sosyal çevremden kopuk vaziyette sokaklara düştüm. O gün, bugündür de sokak yaşamının içinde devam ediyorum.

KURULU DÜZEN UKDEDİR

Evlerde kurulu düzen vardır; yatak vardır, çekyat vardır. İşte onlar bizim içimizde hep ukdedir. Bir çekimde dedim ki, ‘Bana bu oturduğum kırmızı koltuk çok lüks geldi.’ O nesne, hayalimde bile yoktu. Çünkü sokaklarda yatan insanlar yaz-kış mütemadiyen kartonlarda yatar. Bir defa geceleri güvenliğimiz Allah’a emanet. Sabah uyanabildiğin zaman yaşıyorsun demektir. En son Tophane’de kalıyordum.

YAŞAMA TUTUNMAYA ÇALIŞANLAR

İki ay bitti, 3’üncü aya girdim. Çağlayan’da bir pansiyonda kalıyorum. Hemen hemen bana ulaşanların çoğunluğu maddi destek sağladı, çok fazla değildi, ama katkıları oldu. Yurtdışından da destek gördüm. Sağ olsunlar pansiyon kiramı ödediler, bu ay da ödediler. Onların isimlerini vermek gibi bir lüksüm yok. Fakat bu aydan sonra süreç nasıl işler, bilmiyorum. Pansiyonları otellerle kıyaslamamak lazım. Genelde işçi kesiminin, dar gelirlerin, benim gibi kısıtlı geliri olan, yaşama tutunmaya çalışan insanların kaldığı yerlerdir pansiyonlar.

SOKAĞA DÖNMEKTEN KORKMUYORUM

Tophane’ye dönmekten endişe duymuyorum. Olabilecekleri hep göz önünde bulundururum. Yaşanması gerekiyorsa yaşarız, ‘Bu kadarmış’ deriz, hayat kaldığı yerden devam eder. Soğukta donar mıyım, olabilir. Sokakta çok arkadaşlarımı soğuk nedeniyle kaybettim. Yaşanması gerekiyorsa yaşanıyor, neticede hepimiz bir gün öleceğiz.

BANA BAKMA, BANA GEL

Bizlerden korkmayın. Psikolojimiz bozuk ve alkolik dahi olsak bizim size söylecek güzel bir sözümüz vardır. Bana insanca korkmadan gelirseniz… Neden korkuyorsunuz? Bana bakma bana gel! Gerçekleri benimle ve sokakta yaşayan arkadaşımızla gör. Yaşamadıysan bunu idrak edemezsin. Bu korku neden? Ben sokağın insanıyım. Şimdi geçici olarak buradayım. Üstüm temiz ama yaşanacak en ufak bir olayda ben yine sokaktayım; Tophane’deyim, Sirkeci’deyim… Eğer toplumsal yaralara bir de vurdum duymazlığı katarsak, o zaman sen ne kadar lüks yaşasan da hiçbir şey ifade etmiyor. Asıl olan değerlerine sahip çıkabilmek. Fenomen oldu, kendini kurtardı diyecekler. Sokak insanlarından kendini soyutladı diyecekler ama asla! Mücadelem hâlâ onlar için.

TERAPİYE O KADAR İHTİYAÇ VAR Kİ

Üç-beş tane derneğimiz var, bunların temin ettikleri 2’şer 3’er 5’er ev… İBB’nin de Kıraç ve Alibeyköy’de kampları var ama geçen sene evsiz sayısı 11 bin 200 kişiydi. Bu sene pandemi nedeniyle cezaevlerini tahliye ettiler ve bu nedenle evsiz sayısı arttı. Zaman zaman travmaların etkisi kendini gösteriyor, geçmişimdeki olaylar gözümün önüne canlanıyor. O yüzden kalabalık ortamı kaldıramıyorum ve gitmezdim kamplara. Belediyeye de sesleniyorum, 700 kişi alıyorsunuz; sıkışıklık, birbiri üstünde, yaşa göre ayrılmıyor; tinercisi, madde bağımlısı, psikopatlar, kendini alkole vermiş, kişiliğini kaybetmiş insanlar… Sokakta psikoterapiye ihtiyacı olan o kadar insan var ki, maalesef bunlar göz ardı edildi.

SİZLER DE SOKAĞA DÜŞEBİLİRSİNİZ

Biz sokağa düştük. Sizlerin de sokağa düşme ihtimali var. Bir ben yaşamıyorum sokakta. Sokaklar çok kalabalık. En önemli isteğimiz ve ihtiyacımız barınma, en azından soğuktan korunmuş oluruz. İnsanlar köpeklerini gezdiriyorlar. İşte biraz o köpeğin değerinde olalım.”

Arslan ile Gezi Parkı’nın çıkışına doğru adımlıyoruz. Koronavirüs sürecinde aylarca sokakta kalmış, üstelik KOAH hastası olduğunu öğreniyorum. “Korona şimdilik benden uzak durdu” diyor ve vedalaşıyoruz.