Google Play Store
App Store

Murat Menteş’in aynı adlı romanından sahneye uyarlanan “Dublörün Dilemması” şu sıralar İstanbul’da seyirciyle buluşuyor. Oyuncu Işın, “Asıl mesele adalet, tüm sektörlerde olduğu gibi. Bize adil bir düzen gerekiyor” dedi.

Bize adil bir düzen lazım
(Solda) Deniz Işın (ortada) Tekin Ezgütekin (sağda) Ediz Akşehir (Fotoğraf: BirGün)

Emrah KOLUKISA

Yazar Murat Menteş’in 2005 tarihli romanı “Dublörün Dilemması” ilk yayınlandığı yıl bir hayli ses getirmiş, Menteş’i yeni kuşak yazarlar arasında sivriltmişti. Şu sıralar tiyatro sahnesine uyarlanan “Dublörün Dilemması” benzer bir ilgiyi izleyiciden de görüyor. Sercan Özinan’ın sahneye uyarlayıp yönettiği oyun Nuh Tufan adlı karakterin başından geçen tuhaf macerayı anlatıyor.

Sahnedeki 5 oyuncunun (Ediz Akşehir, Deniz Işın, Abdurrahman Merallı, Çetin Kaya ve Tekin Ezgütekin) tüm karakterleri canlandırdığı “Dublörün Dilemması” son derece dinamik ve yer yer alabildiğine komik bir oyun. Öte yandan kimlikler, maskeler, gerçekliğin çarpıtıldığı bir toplumda bireyin kendini korumak için takındığı roller gibi derin meseleleri de var. Oyunu, 5 kişilik kadroda yer alan Deniz Işın ve Ediz Akşehir ile konuştuk.

“Aynı anda iki yerde birden olmanız mı gerekiyor? Bizi arayın” Murat Menteş’in yaklaşık 20 yıl önce yazdığı ilk romanı “Dublörün Dilemması” tam da bu söylediğim alıntı cümledeki fikir üzerine inşa edilmiş bir eserdi. Şimdi siz bu oyunun sahne uyarlamasında rol alıyorsunuz. Siz anlatmak ister misiniz, neyi anlatıyor oyun?

Ediz Akşehir: Anlatayım…  Benim oynadığım Nuh Tufan ve onun yolculuğu, o yolculuk sırasında karşılaştığı insanlar, yaşadığı olaylar bütünü anlatılıyor oyunda. Albino bir karakter Nuh Tufan, aynı zamanda öksüz ve yetim.

Deniz Işın: Ötekileştirilmiş ve öteki olmayı kabullenmiş biri aslında, kendinden kaçan bir karakter.

E.A.: Evet ve konservatuvarı 3’üncü sınıfta terk etmiş bir oyuncu aynı zamanda. Sadece bir arkadaşı var, İbrahim Kurban, hayatındaki en önemli kişi ve onun bir buluşuyla da hayatı değişiyor, o buluşu söylemeyelim… Hayatının değişmesi, maskeler, maskelerin ardındaki bizler, her gün yaşamış olduğumuz o başka başka personaların içerisindeki yorgunluklar, kendimiz olabilme durumumuz falan…

D.I.: Yani aslında o icattan sonra kendinden ne kadar uzaklaşmaya çalışsa da Nuh Tufan, sürekli kendine yaklaşmasına sebep olacak olaylar ve kişilerle karşılaşıyor. En sonunda da zaten bundan bahsediyor, “Hepimiz maskeler takmıyor muyuz? Yapmayalım bunu” gibi bir yere bağlanıyor. Seviyorum ya ben oyunu…(Gülüyor)

Romandan uyarlanmış bir oyunu oynamakla doğrudan tiyatro için yazılmış bir oyunu oynamak arasında bir fark var mı sizce?

E.A.: Bence çok fark var. Çünkü romanda kurulmuş sınırsız hayal gücü ve oyun metninin kurulmuş olduğu sınırlar arasında farklılıklar var. Bir Shakespeare, Ibsen ya da Çehov oyununda da birçok şey yapabilirsiniz ama bazı sınırlar var. Romandaki o betimleme meselesiyle tiyatrodaki mizansen meselesinde de farklılıklar var. Bence bu, yani roman uyarlaması daha keyifli. Yani riskli ama bununla uğraşmak daha keyifli -öyle demeyeyim hadi-, bu da keyifli diyeyim. Daha keyifli deyip de linç yemeyeyim, çok meraklıyız ya böyle şeylere!

D.I.: Romanda hayal gücü meselesi tamamen okura bırakıldığı için izleyip bir şeyler ortaya koymak için bazı sınırlar gerekiyor. Oradaki risk, hani hep olur ya, romanı okudum ama filmi daha kötüydü derler… Ki buna çok rastlanılıyor. Ama neyse ki biz öyle tepkiler almıyoruz, genelde romanı okuyup da gelenler, “bu kadar iyi olacağını beklemiyordum” diyorlar.

Şunu da sormak istiyorum, her ikinize de ama öncellikle Deniz, sana… Son zamanlardaki tartışmaları da göz önüne alarak -menajerlik meselesi, sektördeki tekelleşme gibi konular da dahil olmak üzere- kadın oyuncuların yaşadığı zorlukları nasıl yorumluyorsun? Sen de bu konuda açıklama yayınladığın için merak ediyorum ne düşündüğünü.

D.I.: Her sektörde zorbalıklarla karşılaşılıyor, sadece kadın olmak gerekmiyor. Kadın oyuncular en başta fiziksel anlamda zorbalıkla karşılaşıyor, mesela kilo aldığın zaman bu bir problem oluyor, ya da birçok arkadaşıma ‘Şuranı yaptırırsan daha yükselirsin” gibi yaklaşımlar oluyor… Ayrıca hiçbir sektörde tekelleşmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bir kadın olarak hiçbir kadın oyuncu arkadaşımı mesleğiyle ilgili ya da özel hayatıyla alakalı hiç yargılamadım ama sektörde dönen bir şeyler olduğunu herkes biliyordu zaten. Kulaktan kulağa söylenen ama yayılmayan şeylerdi bunlar. Ben de sadece bununla ilgili açıklama yaptım. Bu tekelleşme sadece oyuncu menajerleriyle ilgili de değil, yapımcılar, kanal sahipleri… Oyuncuların aslında hiçbir suçu yok, onlarla ilgisi yok bu durumun. Sadece kadın oyuncularla ilgili de değil, kadın dayanışmasına getirenler oluyor meseleyi çünkü, bence tüm oyuncular dayanışmalı, kadın erkek ayırmadan. Asıl mesele adalet, tüm sektörlerde olduğu gibi. Bize adil bir düzen gerekiyor.

Söyleşinin tamamını BirgunTV’de izleyebilirsiniz.