Bize dayatılanları sorgulamanın dayanılmaz cazibesi

Ece ÇAVUŞOĞLU YARAR

Yazar Başar Başarır, Dolunay İki Gece Sürer adlı romanıyla okuyucularını Girit adasında bir meyhanede, sarhoş olup dans edenlerin ve masada kalıp dünyayı kurtaranların arasında kadeh tokuşturmaya davet ediyor.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki aynı toprakları, suyu, güneşi paylaşmanın getirdiği kültürel bağlılığın siyasi söylemler ile yıpratılmaya çalışılması hiçbirimize yabancı değil. Çocuklara ilkokul sıralarında aşılanan bu kutuplaşmanın ne kadar gülünç olduğunu Gamze’nin hikâyesini okurken bir kez daha görüyoruz.

Annesini olması gerekenden çok daha erken toprağa vermiş üniversiteli genç kız, emekli bir öğretmen olan babası İhsan Sami Bey ile yaşadığı sorunları aşamazken, bir de kendisine şimdiye kadar öğretilenleri sorgulamaya başlıyor. Baba ile yaşanan sorunlar annesinden miras kalan Gamze, gençliğin getirdiği hayat enerjisini kaybetmemek ve bu çatışmaya yenik düşmemek için büyük bir benlik mücadelesiyle öğrenilmiş önyargılarından kurtulmaya çalışıyor.

Gamze ile bir kez daha 2000’li yılların başına ışınlanıyoruz. Üniversite koridorlarında dolaşmak, öğrenci kulüplerine katılmak, kampüste yapılan film gösterimleri, öğrenci değişim programları ve aşk! Tüm iyi maceralar aşkla başlar ve Gamze’nin Girit macerası da okullarına misafir öğrenci olarak gelen Stavros’la başlıyor. Stavros’un cazibesine kapılan Gamze, gözlerini Girit’te açtığında hem kendisi hem de babası için yepyeni bir dünyanın da kapılarını aralıyor. Romanın Girit’te geçen bölümlerini yaz gelse de şöyle deniz kenarında sarhoş olsak diye düşünmeden okumak ve sık sık kitapta atıfta bulunulan Zorba filmini izlemeden geçmek çok zor.

Dolunay İki Gece Sürer’de dinlediğimiz hikâyeler son derece tanıdık, çünkü dinlediğimiz kendi geçmişimizin hikâyesi, bu anlatılan bizim ailemiz. Zorunlu göçler, parçalanan hayaller ve bu hayallerin yıllar sonra tesadüfi buluşması… Başar Başarır’ın hikâyenin arka fonunda İhsan Sami Bey üzerinden anlattığı mübadele gerçeği roman boyunca harika bir şekilde ele alınmış. Köy Enstitüsü mezunu emekli öğretmen İhsan Sami Bey, Girit muhaciri. Ona, 1923 Mübadelesinde ailesi Girit’ten Çanakkale’ye göç ederken yolda kaybolan amcasının adını vermişler. İhsan Sami Bey, Türkiye’de büyümenin ve dönemin öğretilerinin de etkisi ile muhafazakârlaşmış ve köklerini neredeyse düşman bellemiş. Fakat hayatın getirdikleri bizi her zaman şaşırtır, kitabın heyecanını kaçırmak istemesem de İhsan Sami Bey’in geçmişini reddedemeyişi ve geleceğe göz kırpması bir okur olarak beni gerçekten çok etkiledi.

Kitabın son sayfasını çevirirken, kendimi Gamze, İhsan Sami Bey, Stavros ve diğer kahramanlarla beraber, leziz Girit mezeleriyle donatılmış bir rakı masasında bulmayı çok istedim. Herkese keyifli okumalar…