Google Play Store
App Store

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) İstanbul Kadıköy Şubesi’nde, devrimci hareketin önderlerinden ve BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu ile Bülent Forta’nın konuşmacı olduğu "Gericilik ve Yoksulluk Sarmalında Türkiye’nin Geleceği" söyleşisi gerçekleştirildi. Müftüoğlu, "Bu karanlığı gerçekten rejime karşı olan, demokrasiden yana olan herkes bir araya gelirse boğabilir" dedi.

Kaynak: Haber Merkezi
"Bizi mücadele birleştirir"

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) İstanbul Kadıköy Şubesi’nde, devrimci hareketin önderlerinden ve BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu ile Bülent Forta’nın konuşmacı olduğu "Gericilik ve Yoksulluk Sarmalında Türkiye’nin Geleceği" söyleşisi gerçekleştirildi. Müftüoğlu, rejimin ülkede yarattığı yıkıma dikkat çekerken muhalefetin siyaset yapış biçimindeki hatalara değindi. 
“1,5 yıl önceki başkanlık seçimiyle o zamanki rejimi yenme fırsatı kaçırıldı. O zamandan bu yana umutların kesildiği, gençlerin ülkeyi bırakıp terk etmek istedikleri bir duruma girildi” diyen Müftüoğlu, şöyle konuştu: “Kazanılan yerel seçimle beraber ise sanki bir anda her şey hallolmuş gibi İslamcı rejimden söz etmeyen, onunla hesaplaşma amacı olmayan, ‘ilk seçimde nasılsa iktidarız’ söylemleriyle bir siyaset yürütülmeye başlandı. Tek adamcı faşist bir rejim yokmuş gibi, 6 yaşından itibaren rejimin İslamcı ve faşist yüzü toplumun tabanına yayılmak istenmiyormuş gibi bir hava içerisinde olan muhalefeti izliyoruz. Diğer yandan sol muhalefetin de hâlâ oldukça parlamento siyasetine bağımlı kaldığı hali gözlemleyebiliyoruz."

Konuşmasının devamında birleşik mücadelenin önemine de değinen Müftüoğlu, muhalefet güçlerinin kimiz hesap ve pazarlıklar içerisindeki tutumunu da eleştirdi.

Müftüoğlu şöyle konuştu: “2010’dan bu yana İslamcı rejimin kökleşmeye başladığı zaman diliminde de birleşik mücadele pratiklerinin başarılı olamadığını biliyoruz. Bu süreç içerisinde belki de en anlamlı pratiğimiz Birleşik Haziran Hareketi idi. Ancak o deneyim bile seçim yaklaştığı zaman pazarlıklar uğruna feda edildi. Daha sonra iyice sandığa iyice hapsolunan şartlarda muhalefetin ‘Millet İttifakı’ ile köprüden önce son çıkış sesleri engellenemedi. Muhalefet, sağın geniş unsurlarını içeren ittifakıyla solu Kürt hareketinin inisiyatifine bırakan bir anlayışla hareket etti. Yapılan koltuk hesapları ve tek adam rejimine karşı mücadeleyi esas almayan yaklaşımlarıyla da seçim kaybedildi. 
Sonuç olarak cumhuriyet rejimi, İslamcı rejime dönüşmüş durumda. Ancak tabii ki denizimiz tükenmedi. Toplumun geniş kesimlerini itirazı sürerken halk iktidara da rejime de karşı pozisyon alabiliyor. Bu noktada ise muhalefet güçlerinin aczi ile uluslararası sermayenin, emperyalistlerin desteği iktidarı ayakta tutuyor.

Dolayısıyla bugünkü paradoksumuz şu; rejime karşısıyız ancak bu tek adamcı soyguncu çeteler ülkenin varlığını rahatlıkla talan etmeye devam ediyor. Bunun yanında Meclis’te tiyatro oynanıyor. Muhalefet iktidara ha geldik ha geliyoruz modunda bekliyor. Ekonomi politikaları, büyük servet transferleriyle sonuçlanan, orta kesimleri üreticileri yıkım içerisinde bırakan bu rejimi durdurabilecek bir muhalefet hattı göremiyoruz. Muhalefet güçleri şu an rejimi kaldıracağız bile demiyorlar.

REJİME ENTEGRE MUHALEFETLE KAZANILAMAZ

Uluslararası sermayenin, emperyalistlerin ülkede devam etmesini istediği tek adam rejimine ‘ben de size hizmet veririm’ görüntüsü çizen bu muhalefet olduğu sürece kazanamayız. Bu karanlığı gerçekten rejime karşı olan, demokrasiden yana olan herkes bir araya gelirse boğabilir. 
Aşağıdan yukarı örgütlenerek emekçilerin bir dinamik oluşturmasından, muhalefet partilerinin sıkıştırmasından başka bir yolumuz yok.

FORTA: REJİMİN DÖRT BİR YANI KRİZ

Müftüoğlu’nun ardından konuşan Bülent Forta ise ülkede yeni bir döneme girildiğini belirtti. Rejimin ekonomik kriz başta olmak üzere yapısal krizler içerisinden de geçtiğini belirten Forta, “İktidarın 20 yıldır uyguladığı neoliberal politikaların bir sonucu olarak yaşanan kriz halkın bile rahatlıkla tarif edebileceği noktaya evrildi. Özellikle muhafazakâr kesimler üzerinde de yansıyan bu kriz iktidarın oy deposu olarak gördüğü yerlerde farklı bir tepkiyi mayalamaya başladı. İktidar ise finansal önlemlerle devletin ekonomisini kurtarmak diye ifade edebileceğimiz bir noktaya taşınmış durumda. Bu da doğal olarak halkın kriziyle devletin krizi arasındaki açıyı giderek açmaya başlıyor” dedi.
Bu yapısal krizle birlikte artan otoriterleşmenin de geniş kesimler arasındaki etkilerine değinen Forta, “Türkiye kapitalizmin bir ucuz iş gücü olarak kullanıldığı ve dolayısıyla bir ciddi sömürünün çok katmanlı olarak halkın içinde mayalandığı bir durumla karşı karşıyayız. Sınıf gözlüğüne baktığımız zaman emeklilerin açlığa mahkûm etmiş, çiftçilerini üretimden uzaklaştıran, işçi haklarını budayan bir tablo ile karşı karşıyayız. Tüm bu durumun kendisi de oldukça sınıfsal” ifadelerine yer verdi.

Rejim içerisindeki çelişkili yapıya da değinen Forta şöyle konuştu: "Bugün iktidarda bulunan İslamcı parti ancak ırkçı faşist bir partinin desteğiyle kendi bloğunu koruyabiliyor. Bu durumun kendisi de çelişkili bir ittifak olarak işliyor. Yani birbirlerini tehdit eden, bir suç çetesinin birbirine mecburiyeti gibi bir iktidar bloğundan söz edebiliyoruz. 
Cumhuriyet tarihinde göremediğimiz çelişkili bu yapıyla birlikte bir devlet kriziyle de karşı karşıyayız. Meclis’iyle, Yargısıyla, kurumlarıyla çelişen bir devlet var karşımızda.

AKP EMPERYALİSTLERE HÂLÂ ENTEGRE

'Bu kadar büyük bir sorunlar yumağı içerisinde bu iktidar nasıl oluyor da varlığını sürdürmeye devam ediyor’ diye sorarsak eğer bir tanesi uluslararası konjonktürde emperyalizm. Hala en kullanışlı iktidar olma durumunu sürdürebilmesinden geliyor. 12 Eylül'den beri ılımlı İslam projesiyle entegre olan AKP, Arap Baharı sırasında Müslüman Kardeşler üzerinden dizayn edilen Ortadoğu'nun bir parçası olmayı üstlendi arkasından Suriye'de cihatçılar eliyle bir İsrail güvenliği sağlama gayesiyle Suriye'nin parçalanmasında ABD politikalarını uyguladı. 
Öte yandan son dönemde dünyanın başına dert olan sığınmacılar olayına baktığınız zaman Türkiye Taliban rejimden kaçan Afganların bir Amerikan marifetiyle sığındığı bir ülke haline getirildi. Ve Batı'yla Türkiye arasında bir konsantrasyon oluştu.
Dolayısıyla hala emperyalistler için kullanışlı bir iktidar olmaya devam ediyor AKP. Ancak içeride çürümüş bir rejimi sadece dış dış destekle ayakta tutabilmek mümkün değildir. 
Bu anlamda da dış desteği geçersiz kılabilecek bugünkü kötülükler imparatorluğuna son verebilecek bir muhalefetin örgütlenemediği ve kendini bugünkü iktidara son verecek şekilde tahkim edemediği Türkiye'nin bugün en önemli gerçeklerinden bir tanesidir. 
Kriz hali sosyalizme veya demokratik bir açılıma yol açabileceği gibi çok daha büyük bir baskı rejimine ve faşist rejime yol açabileceğini de göz ardı etmemek lazım. Bunu ise sınıflar mücadelesine biraz siyasal güçlerin birbirlerine karşı yürütecekleri mücadele belirleyecek.

MUHALEFETİN DURUMU BELİRLEYİCİ

Bu noktada da muhalefetin durumuna bakmak gerekli. CHP’nin bugünkü siyasal programı özellikle mevcut tek adam rejimiyle problemi olan bir çizgi değil. Tam tersine ona bir uzlaşma gibi bir hat izleniyor.
Yumuşama gibi faktörlerle rejimin kurumsallaşmış haline karşı gelmeden yarattığı dincilik, özelleştirmeci, güvenlikçi politikalarla mücadele etmeyen bir hal var. Erdoğan sonrası için İmamoğlu mu olur? Mansur mu olur yoksa? Özgür Özel şapkadan tavşan mı çıkartıyor? Gibi sınırlı ve toplumsal taleplerine üstlenmeyen ona karşı köklü çözümler ortaya koyamayan pozisyon bu.

BİRLEŞİK MÜCADELENİN GEREKLİLİĞİ

Dolayısıyla bugün bu muhalif güçlerinin mevcut durumunun kendisi birleşik mücadele tartışmasının önemini ve ihtiyacını ortaya koyuyor. 
Bu anlamda da en umut verici şey Türkiye'nin aşağı yukarı bütün bölgelerinde alt kitleler arasında kendiliğinden ortaya çıkan mücadele dinamikleridir. Çiftçi hareketleri ve aşağı yukarı her gün bir fabrika direnişiyle oluşan işçi hareketleri de direnişi ifade eden hareketlerdir.
Yine canlarını ortaya atma pahasına verilen çevre hareketleri, kadın hareketi, yavaş yavaş üniversitelerde, palazlanan öğrenci hareketleri de çoban ateşleri gibi ülkenin diyarında ufak ufak gelişen serpilen direnişlerdir.