Google Play Store
App Store
"Bizi mücadele birleştirir"
TAKSAV’da ‘Gericilik ve yoksulluk sarmalında Türkiye’nin geleceği’ söyleşisi gerçekleşti. (Fotoğraf: BirGün)

Haber Merkezi

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) İstanbul Kadıköy Şubesi’nde, devrimci hareketin önderlerinden ve BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu ile Bülent Forta’nın konuşmacı olduğu ‘Gericilik ve Yoksulluk Sarmalında Türkiye’nin Geleceği’ adlı söyleşi gerçekleştirildi.

Müftüoğlu, rejimin ülkede yarattığı yıkıma dikkat çekerken muhalefetin siyaset yapış biçimindeki hatalara değindi.

Müftüoğlu, şöyle konuştu: “Kazanılan yerel seçimle beraber sanki bir anda her şey hallolmuş gibi İslamcı rejimden söz etmeyen, onunla hesaplaşma amacı olmayan, ‘ilk seçimde nasılsa iktidarız’ söylemleriyle bir siyaset yürütülmeye başlandı. Diğer yandan sol muhalefetin de hala oldukça parlamento siyasetine bağımlı kaldığı hali gözlemleyebiliyoruz” Konuşmasının devamında birleşik mücadelenin önemine de değinen Müftüoğlu, muhalefet güçlerinin hesap ve pazarlıklar içerisindeki tutumunu da eleştirdi. Müftüoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:

“2010’dan bu yana İslamcı rejimin kökleşmeye başladığı zaman diliminde de birleşik mücadele pratiklerinin başarılı olamadığını biliyoruz. Bu süreç içerisinde belki de en anlamlı pratiğimiz Birleşik Haziran Hareketi idi. Ancak o deneyim bile seçim yaklaştığı zaman pazarlıklar uğruna feda edildi. Daha sonra sandığa iyice hapis olunan şartlarda muhalefetin ‘Millet İttifakı’ ile köprüden önce son çıkış sesleri engellenemedi. Muhalefet sağın geniş unsurlarını içeren ittifakı ile solu Kürt hareketinin inisiyatifine bırakan bir anlayışla hareket etti. Yapılan koltuk hesapları ve tek adam rejimine karşı mücadeleyi esas almayan yaklaşımlarıyla da seçim kaybedildi. Sonuç olarak Cumhuriyet, rejimi İslamcı rejime dönüşmüş durumda. Ancak toplumun geniş kesimlerini itirazı sürerken halk iktidara da rejime de karşı pozisyon alabiliyor. Bu noktada ise muhalefet güçlerinin aczi ile uluslararası sermayenin, emperyalistlerin desteği iktidarı ayakta tutuyor.

Dolayısıyla bugünkü paradoksumuz şu; Rejime karşısıyız ancak bu tek adamcı soyguncu çeteler ülkenin varlığını rahatlıkla talan etmeye devam ediyor. Bunun yanında Meclis’te tiyatro oynanıyor. Muhalefet iktidara ha geldik ha geliyoruz modunda bekliyor. Şu an rejimi kaldıracağız bile demiyorlar. Bu karanlığı gerçekten rejime karşı olan, demokrasiden yana olan herkes bir araya gelirse boğabilir. Aşağıdan yukarı örgütlenerek emekçilerin bir dinamik oluşturmasından, muhalefet partilerinin sıkıştırmasından başka bir yolumuz yok. Müftüoğlu’nun ardından konuşan Bülent Forta ise ülkede yeni bir döneme girildiğini belirtti. Ekonomik krizin yanısıra rejimin yapısal krizler içerisinden de geçtiğini belirten Forta, “İktidar finansal önlemlerle devletin ekonomisini kurtarmak diye ifade edebileceğimiz bir noktaya taşınmış durumda. Bu da doğal olarak halkın kriziyle devletin krizi arasındaki açıyı giderek açmaya başlıyor” dedi.

Rejim içerisindeki çelişkili yapıya da değinen Forta şöyle konuştu: "İktidarda bulunan İslamcı parti ancak ırkçı faşist bir partinin desteğiyle kendi bloğunu koruyabiliyor. Meclis’iyle, Yargısıyla, kurumlarıyla çelişen bir devlet var karşımızda. ’Bu kadar büyük bir sorunlar yumağı içerisinde bu iktidar nasıl oluyor da varlığını sürdürmeye devam ediyor’ diye sorarsak eğer bir tanesi uluslararası konjonktürde emperyalizm. 12 Eylül'den beri ılımlı İslam projesiyle entegre olan AKP, Arap Baharı sırasında Müslüman Kardeşler üzerinden dizayn edilen Orta Doğu'nun bir parçası olmayı üstlendi arkasından Suriye'nin parçalanmasında ABD politikalarını uyguladı. Son olarak dünyanın başına dert olan sığınmacılar olayına baktığınız zaman Türkiye Taliban rejimden kaçan Afganların bir Amerikan marifetiyle sığındığı bir ülke haline getirildi. Dolayısıyla hala emperyalistler için kullanışlı bir iktidar olmaya devam ediyor AKP. Ancak içeride çürümüş bir rejimi sadece dış dış destekle ayakta tutabilmek mümkün değildir. Bu noktada da muhalefetin durumuna bakmak gerekli. CHP’nin bugünkü siyasal programı özellikle mevcut tek adam rejimiyle problemi olan bir çizgi değil. Tam tersine ona bir uzlaşma gibi bir hat izleniyor. Ülkede işçilerin, üreticilerin, kadınların, gençlerin, çevre hareketlerinin serpilen direnişlerine bakılırsa durumunun kendisi birleşik mücadele tartışmasının önemini ve ihtiyacını ortaya koyuyor."