Kolektif İstanbul, 15’inci yılına özel hazırladığı “Kısmet” isimli albümle dinleyici karşısında. Grubun vokalisti Aslı Doğan, “Siz bizi yıllara değil yollara sorun” diyor.

Bizi yıllara değil yollara sorun

Işıl ÇALIŞKAN

Anadolu ve Balkan müziğini ustalıkla harmanlayan Kolektif İstanbul, pandemiye ilaç olacak bir albümle dinleyiciyle buluştu: Kısmet. Grubun 15’inci senesine özel hazırladığı Ada Müzik etiketiyle yayımlanan albüm, 13 parçadan oluşuyor.

Kolektif İstanbul, “Kısmet” ile geleneksel ve moderni birleştirerek, farklı türlerden melodileri grubun kendine has sesinde buluşturuyor. Dinleyiciyi Balkanlardan başlayarak Anadolu’ya devam eden bir seyahate çıkaran albüm alaturkadan Roman havalarına; tangodan rock’n roll’a uzanan bir macera sunuyor.

Fransa'nın Brötanya bölgesinden Richard Laniepce tarafından 2006 yılında İstanbul’da kurulan grup, Laniepce (saksafon) başta olmak üzere Aslı Doğan (vokal), Batuhan Baraç (davul), Ertan Şahin (suzafon), Tamer ve Talat Karaoğlu kardeşlerden (tuşlu çalgılar ve klarnet) oluşuyor. Richard Laniepce ve Aslı Doğan ile grubun müzik serüvenini konuştuk.

► Dile kolay 15 yıl… Neler hissediyorsunuz? 15 yıllık bir müzik grubu olmak sizin için ne ifade ediyor?
Aslı Doğan:
Aslında dile bile kolay değil. Biz 15 yıl önce bir stüdyoda buluşup demolar kaydederken hiçbirimizin aklında böyle bir yolculuk yoktu. Zaten 15 yıl sonrasına bakmayı düşüneceğimiz yaşlarda da değildik. Sadece bir albüm için bir araya gelmiştik, sonrası için de ne bir hayalimiz, ne de bir planımız vardı. Ama üzerinden 15 yıl geçti ve biz hâlâ buradayız. Müzik gruplarının hikâyeleri biraz aşk hikâyelerine benziyor galiba. Arkanıza dönüp baktığınızda o kadar çok anıyla karşılaşıyorsunuz ki. Çünkü bizim ilişkimiz iş arkadaşlığından çok, yol arkadaşlığına benziyor. Hani derler ya, bir insanı gerçekten tanımak istiyorsan onunla bir seyahate çık. İşte biz 15 yıldır beraber yoldayız, yolda tanıştık. Üstelik öyle çok da kolay bir yol değildi Kolektif Istanbul’un yolu. Müzik gruplarını yıllar boyunca bir arada tutan motivasyon genelde şan şöhret, para pul oluyor. Biz bunlara çok yaklaşmadan bir arada kalmayı başardık. Onlarca ülke, yüzlerce şehir ve binlerce insan gördük. Brezilya’dan Irak’a, Finlandiya’dan Benin’e büyülü yolculuklar yaptık. Geriye dönüp 15 yılımıza bakınca yüzümde bir gülümseme beliriyor.

Richard Laniepce: Bir taraftan da bu 15 yıl çok çabuk geçti. İlk konserlerimiz bana dünmüş gibi geliyor. Ama bu süreçte yaşadığımız müzikal ve kişisel dönüşümü görünce daha çok hissediyorum zamanı. Hayatımın en özel yolculuğu bu 15 yıl diyebilirim.

ALBÜM SAYESİNDE BULUŞABİLİYORUZ

► Yeni albümünüz Kısmet’in hikâyesini sizden dinleyelim…
RL:
Kısmet diğer albümlerimizden farklı olarak besteler üzerine kurulu bir albüm. Bundan önce geleneksel parçaların yeniden yorumlamalarına daha çok yoğunlaşıyorduk ama bu defa yeni şarkılar yapmak istedik. Ama yine de gelenekselden beslendik tabii ki. Orada bize özel organik bir formülümüz var, geleneksel ve moderni ideal oranlarda karıştırıyoruz. Albümdeki her şarkının kendi hikâyesi, kendi müzikal referansları var. Her biri için farklı bir evren yaratmak istedik. Bu anlamda ilk albümümüze, Balkanatolia’ya da benzetiyorum Kısmet’i. Her şarkının kendi dünyası var. Yine türlerle oynadık tabii ki, Kolektif’le yapmayı en çok sevdiğimiz şey de bu zaten. Mesela bu albümde “M for Murder” filmiyle hatırlanan, ünlü bir Edvard Grieg bestesini, Brothers Trio yaylılar grubuyla 9/8 ritminde çaldık. Klasik formu deforme ettik yani yine büyük bir keyifle.

AD: Biraz farklı hislerle geldi bu albüm. On beşinci yılın duygusallığı mı, seyirciden uzak kalmanın hüznü mü, sahne özlemi mi, bu belirsizliğin doğurduğu stres mi... Artık adına ne derseniz deyin. Kolektif İstanbul için bugüne kadar aslolan canlı performanslardı. Açıkçası biz hiçbir zaman bir stüdyo grubu olmadık, stüdyodan çok sahnede ürettik. İlk defa bir albüm bizim için bu kadar büyük bir önem taşıyor çünkü insanlara ulaşabileceğimiz en önemli yol oldu.

► Albüm 13 parçadan oluşuyor. Dolu dolu ve bolca emek var. Salgın koşullarında nasıl bir çalışma yürüttünüz?
RL:
Aslında Kısmet’i pandemiden çok önce kaydettik. Kapak çizimleri dâhil olmak üzere her şey hazırdı ve 2020 Nisan ayında paylaşılacaktı albüm. Sonra olanları siz de biliyorsunuz. Dediğiniz gibi bolca emek ve uzun süren bir kayıt süreci var ama maskesiz.

HEM ANNEANNE HEM TORUN DİNLİYOR BİZİ

► Balkan müziğini yanınıza alıp alaturkadan roman havalarına; tangodan rock’n roll’a uzanan bir maceraya yelken açıyorsunuz. Türler arası geçişkenlik nasıl özgürlükler sunuyor?
AD:
Kolektif’in herhangi bir türle sınırlı kalmaması hem doğal bir sonuç hem de kendimize koyduğumuz belki de tek hedef aslında. Grubumuzun tamamı farklı müzikal geleneklerden geliyor, müzik denildiğinde hepimizin kulağında başka bir ses tınlıyor. Böyle olunca da doğal bir füzyon oluşuyor. Yani biraz funk, biraz caz, biraz alaturka, biraz klasik, bunlar kâğıt üzerinde yapılan düzenlemeler değil, bir araya geldiğimizde kendiliğinden oluşan bir bütün. Bir de yola çıktığımız ilk günden beri en çok istediğimiz şey bir gettoya sıkışıp kalmamaktı. Hem müzikal anlamda, hem de seyirci anlamında. Ve sanırım bu türler arası geçişkenlik sayesinde bunu başardık. Köy kahvesinde de çaldık, Montreux Caz Festivali’nde de, sonuç değişmiyor, birlikte dans edebiliyoruz. Anneanne torun birlikte gelebiliyor konserlerimize ve bu bize verilen en güzel hediye.

► Kolektif İstanbul yalnızca Türkiye’de değil yurtdışında da geniş bir dinleyici kitlesine sahip. Hafızanızda kalan ilginç bir anı var mı?
AD:
O kadar çok yol hikâyemiz var ki. Çünkü takdir edersiniz ki biz dev turne otobüsleriyle ya da özel jetlerimizle yapmıyoruz bu seyahatleri. O yüzden de yollarda başımıza her şey geliyor. Benin’de konserden bir saat önce başlayan yağmur sezonu mesela, ya da bizi Manastır’dan Arnavutluk’a götürmesi gerekirken Kosova’ya götüren şoför, kahvaltıyı Barselona’da, öğle yemeğini Roma’da, akşam yemeğini Viyana’da yediğimiz turne. Almanya’da bir komünün düzenlediği festivalde bizi uyumak için götürdükleri kreş ve yarım metrelik yataklarımız... Siz bizi yıllara değil yollara sorun en iyisi.

LÜKS YAŞADIĞIMIZ YANLIŞ BİR ALGI

► Müzik dünyası çok zor günlerden geçiyor. Bu ülkede yaşayan müzisyenler olarak süreç size ne öğretti?
AD:
“El pueblo unido jamas sera vencido”. Doğru dürüst bir temsiliyeti olmayan, sendikasız, meslek örgütsüz müzisyenlerin neler yaşayabileceğini tekrar ve acı bir şekilde görmüş olduk. Türkiye’de müzisyeninden sesçisine, menajerinden roadie’sine, müzik sektöründe çalışan sahne emekçilerinin tamamını kapsayan bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Ancak bu şekilde doğru talepler doğru yerlere iletilebilir ve çalışma koşullarında her anlamda iyileştirme sağlanabilir. Şu an bu sektörün çalışanlarını tanımlamak, sınıflandırmak bile imkânsız. Umarız bu acı dersten sonra müzik sektöründe sahne çalışanlarının temsili için önemli adımlar atılır. Çünkü şu an yaşanan kaosta doğru bir kültür sanat politikasını talep etmek bile neredeyse imkânsız. Bir önemli ve can yakıcı husus da Türkiye kamuoyunun müzisyen algısı. Ağustos böceği metaforu tüm canlılığıyla sürekli karşımıza çıkıyor. Müzik bir meslek olarak görülmediğinden müzisyenlere de “git bir iş bul” dışında pek bir tavsiye verilmiyor. Bir de müzisyenim diye herkesin lüks içinde yaşadığı imajı var ki onu da doksanların pop yıldızlarına borçluyuz galiba.