Milyonlarca işçi tam kapanmadan muaf bırakılırken bir Metal işçisi soruyor “Salgın işçiler arasında yok mu?” Bir inşaat işçisi ise şöyle diyor “Bizim canımız onlar için hiç önemli olmadı. Biz de kendi sağlığımızı unuttuk.”

Bizim canımız hiç önemli olmadı ki

Rıfat Kırcı

Salgının başından beri karantina önlemlerinden muaf tutulan işçi sınıfı 17 Mayıs’ta sona erecek tam kapanma sürecinde de iş yerlerine gidip çalışmaya devam etti. DİSK-AR verilerin göre kapanmadan muaf tutulan 22 milyon işçi virüsle iç içe çalışmak zorunda kaldı. Aşılama sırasında öncelikli olmayan işçiler aileleriyle birlikte ülke nüfusunun yarısından fazlasını oluşturuyor. Biz de sendika temsilcileri ve işçilerle konuştu.

Bazı fabrikalarda 60 vaka mevcut

Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şube Başkanı Selçuk Çiftçi, fabrikalarda ne kadar önlem alınırsa alınsan işçileri tam kapanma kapsamında değerlendirmedikçe önlemlerin eksik kalacağını aktardı. Ağır çalışma koşullarına maruz kalan metal işçilerinin arasında vaka sayılarının arttığını belirtti. Çiftçi “Ülke genelinde vakalar düşünce fabrikalarda da düştü. Ancak son dönemlerdeki artışla fabrikalarda da ciddi artış yaşandı. Şu anda vaka olmayan fabrika yok. Bazı fabrikalarda sayı 50-60’a çıkmış durumda” diye konuştu.

Örgütlü oldukları fabrikalarda önlemleri bir şekilde aldırdıklarını ancak vakaları tam anlamıyla önlemeye yetmediğini aktaran Çiftçi şunları söyledi: “Salgının başında 2 hafta boyunca örgütlü olduğumuz fabrikalarda işten kaçınma hakkımızı kullandık. Covid-19 görüldüğü andan itibaren işverenlere alınması gereken tedbirlere ilişkin metin yolladık. Sonra bunların uygulanıp uygulanmadığına dair kontrollerimizi sürdürdük. Biz bunları yapınca da fabrikalarda işverenler de bizimle uyum içerisinde hareket etti. Ciddi direniş gösterdik ve işverenler tedbirleri almak zorunda kaldı.”

Birçok fabrikada önlemlerin yetersiz olduğuna değinen Çiftçi “Örgütlü olmadığımız fabrikalarda servisler, yemekhaneler kalabalık. İnsanlar 12-13 saat çalıştırılıyor” dedi ve ekledi: “Hem içerden dışarı hem de dışardan içeri virüs taşıyorlar. Çarklar dönsün mantıcıyla toplumun büyük bir kısmı çalıştırılmaya devam ediyor.”

Milyonlarca işçinin tam kapanmadan muaf tutulmasına rağmen aşılamada öncelik tanınmadığını hatırlatan Çiftçi son olarak şunları söyledi: “Bu süreçte çalışan işçi akadaşlarımızı koronavirüsten kaybettik. Koronavirüs işçi sınıfı hastalığına dönüştü. Madem ki bu insanlar çalışacak işçiler aşılanmalıydı.”

Salgın işçiler arasında pik yapmıyor mu?

Kocaeli Gebze’de faaliyet gösteren Sarkuysan Elektrolikit Bakır San. A.Ş fabrikasının 11 yıllık çalışanı bir işçi ise fabrikalarındaki durumu şöyle anlattı: “Vardiya amire de dahil olmak üzere 6-7 kişi pozitif. Bir yanda pik yaptığı için tam kapanmaya gidiliyor ancak o toplumun bir parçası olan işçiler arasındaki pik önlenmiyor. Bizim aramızda pik yok mu?”

Fabrikada BirleşiK Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğunu aktaran işçi “Biz fabrikada örgütlü olduğumuz için pandeminin başında işten kaçınma hakkımızı kullandık. 12 gün fabrikaya gitmedik, sendika da arkamızda durdu. Pandemiyle ilgili tedbir yoktu. Sağlık bakanlığından il sağlık kurullarından gelip yemekhaneler soyunma odaları gibi yerlerde önlemler alındı. Ama önlemler her ne kadar alınsa da yeterli değil. Bizim de kapanmamız gerekiyor ki hastalıktan uzak olabilelim” dedi.

Ailesiyle birlikte yaşadığını ve aile büyüklerinin kronik hasta olduğunu da aktaran işçi yaşadıklarını şöyle anlattı: “Ailemin aşısı yokken odamdan işe işten odama bir hayatım vardı. Babam felçli, kalp ve tansiyon rahatsızlığı var. Aşıları olana kadar çok zorlandık. Babam felçli olduğu için ona temas etmek zorundayım. Onun banyosunu yaptırmak, lavaboya götürmek zorundaydım. Zor bir süreç oldu”

Pandemi haksızlıkla yoksullukla geçti

İnşaat sektörü de tam kapanmaya dahil edilmedi. İnşaat-Sen Örgütlenme Koordinasyonu Üyesi Nurseli Gözüaçık metropollerin dört bir yanı şantiyelerle sarılı olduğunu ve işçilerin hayatları pahasına çalışmaya devam ettiklerini belirtti. Gözüaçık sorunları şöyle anlattı: “İlan edilen sokağa çıkma yasaklarında inşaatçıların eline izin belgesi tutuşturuldu. Küçücük yemekhanelere işçiler dolduruldu, hiçbir tedbir almadan aynı koğuşlarda barınma sürdü. Sadece bir örnek: Herkesin gözünün önündeki Taksim Atatürk Kültür Merkezi şantiyesinde bu sorunlara şahit olduk. Ücretli izin ile işçiler evinde kalmalıydı. Aşıda öncelik partilerde, temsilcilerde değil işçilerde olmalıydı. Tüm pandemi günleri tedbir olmadan hastalıkla, ücretsiz izinle, işsizlikle ve yoksullukla geçti.”

İnşaat sektöründe işçilerin sadece salgınla değil aynı zamanda hak gasplarına karşı da mücadele içerisinde olduğunu belirten Gözüaçık şunları söyledi: “PBatık müteahhitler, inşaat işçilerinin alacaklarını ‘ödeyemiyoruz’ diyerek hak edişleri ortadan kaldırmak istiyor. Şu anda hukuk böyle bir durumda işçi alacaklarını değil bankaların alacaklarını önceliyor.”

İnşaat işçisi Murat Toksöz de artık inşaat işçisinin pandeminin başından beri virüs tehdidiyle burun buruna çalıştıklarını söyledi. “Bizim canımızı hiç düşünen olmadı ki. İnşaat ortamında çalışıyoruz. Temizlik yok. İnşaat en güvensiz, denetimsiz işkollarından birisi” diyen işçi sözlerine şöyle devam etti: “İnşaat işçisi firmaya bağlı çalışır. İş olursa gider olmazsa çalışmaz. Bir şantiye bitince diğerine gideriz. Sigortamız yok. Günlük yevmiyeyle çalışıyoruz. Zaten inşaat sektörü de bitti denecek noktaya geldi. Müteaahitler de krizi bahane edip ‘iflas ettim’ diyor, işçinin hakkını vermiyor.”

İşçi kendi sağlığını düşünecek halde değil

İnşaat işçisinin kriz koşullarında iş bulmasının çok zor olduğunu söyleyen işçi “Artık insanlar kendi sağlığını düşünecek halde değil. Açlar. Hasta olsa da gidecek şantiyeye olmasa da. Önemli olan para kazanmak. Ancak denetim yok. Bizim önümüze çıkardıkları yemek bile bozuk oluyor. Afedersiniz, insan hayvanın önüne koyarken bile bir yemek ekşimiş mi ekşimemiş mi diye bakar” şeklinde konuştu.

Hastalığı olmayan inşaat işçisi yok

10 yaşından beri inşaatlarda çalıştığını söyleyen işçi son olarak şunları söyledi: “Rahmetli babamın yanında başladım bu işe 30 yıldır çalışıyorum. İnşaatta çalışıp da hasta olmayan yoktur. En iyi ihtimalle bel fıtığı vardır herkesin. Şimdi yokluk da çok fazla. Kimse sağlığını düşünecek durumda değil. İş olsun da gidelim diyorlar. Böyle olunca denetim de olmuyor. İşçinin hakkını da vermiyorlar. Ben yıllarca sigortasız çalıştım. Emekli olamayacağım, gelecekte nasıl olacak bilmiyorum. Sigortayı geçtik çalışan işçinin parası bile verilmiyor. İşçi hakkını istediğinde ise emniyetin adamını koyuyorlar karşımıza. Gidip patronu sorgulamak yok. Bakanlıklar twitter bakanlığı olmuş. Kendilerine iğneleyici söz söylendiğinde hemen tweet atıyorlar ama işçi isteyince duyan gören yok.”

Antep’in yüzde 70’i kapanmadan muaf

Salgında en çok vaka ve can kaybı yaşanan işkollarından bir diğeri ise tekstil sektörü oldu. Tekstil üretiminin en yoğun yaşandığı kentlerden birisi ise Antep. DİSK Tekstil Antep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen tam kapanmada tekstil sektörünün durdurulmamasını şöyle değerlendirdi: “Alınan kararlar iktidarın sınıfsal kimliğini ortaya koyuyor. Sadece işçi sağlığı değil toplum sağlığa da önemsenmiyor. Çünkü Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde 200 binin üzerinde işçi çalışıyor. Aileleriyle birlikte düşünürseniz Antep’in yüzde 70’i ne yazık ki bu tam kapanmadan muaf tutulmuş oldu.”

Tam ‘kapanmama’ zorunluluğu var

Antep’te salgının başından beri tekstil şirketlerinin tarihin en yüksek kârlarını yaptığını belirten Türkmen şunları aktardı: “Yurtdışından talep artınca ihracat üretimi hızlandı. Pandemide bırakın kapanmayı işçi kendi hafta sonu tatilini bile yapamaz oldu. Antep’te işçiler için tam kapanma değil tam kapanmama zorunluluğu var. Hafta sonu çalışmak istemeyen ya da fazla mesaiye kalmak istemeyen ya işten atılıyor ya da ücretsiz izne çıkarılıyor. Bir de işçi sendikalı olmak isterse doğrudan işten çıkarılıyor. Hükümetin ve bu şehri yönetenlerin aldığı kararlar ise kendi sınıfsal kimliklerini gösteriyor. İşverenler tüm zamanların en yüksek kârını yapıyor. Her ay bir başka kâr rekoru açıklanıyor. Ancak fabrikalarda çok ciddi vakalar var.”

Aynı fabrikada 1 haftada 2 ölü

Fabrikalarda ölümlerin yaşanıp yaşanmamasının işveren ya da iktidar için önemli olmadığına değinen Türkmen durumun vahametini aktarmak için şunları söyledi: “Çalışma koşulları da kötü. Çelik Aslan fabrikasında pandeminin başında 1 haftada 2 işçi öldü. Bu fabrikada 2’nci ölen Recep Sağlam adlı işçi gece hastaneye gidiyor yüksek ateşle. O zamanlar gece de test yapılmıyordu, gündüz yapılıyordu. İşçi işyerini arayıp hasta olduğunu, çalışamayacağını söylüyor. İşyeri rapor almasına izin vermiyor. Senelik iznini almak istiyor, ona da izin verilmiyor. Bu işçi gidip çalışıyor ve 2 gün sonra Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu çarpıcı bir örnek. Şimdi bu kadar hasta bir işçiyi zorla çalıştıramasalar da işçinin hasta olmaması için alınan ya da işçiyi koruyan hiçbir önlem yok.”