Bizim için küçük, insanlık için büyük adım: Metaverse

Geçtiğimiz günlerde bir internet müzik sitesi ve bir üniversitemizin ortaklaşa düzenlediği ödül törenine katıldım. Kategorilerden birine ödül vermek üzere. 30’dan fazla dalda ödül dağıtıldı bu gecede. Klasik olarak, ‘Yılın Şarkısı’, ‘Yılın Grubu’, ‘Yılın Klibi’ gibi dallar dışında müzikle pek ilgisi olmayan ödüller de vardı. ‘En İyi Tiktoker’ , ‘En İyi İnfluencer’, ‘En İyi YouTuber’ ve ‘En İyi Sosyal Medya Çifti’ gibi. Ama sanırım artık bunlara -kabullenemesek bile- alışmamız gerekecek. Zira müziğin tüketildiği alanlar öylesine farklılık ve çeşitlilik gösteriyor ki yetişmek mümkün değil. Müziğin böylesine hızlı ve çeşitli mecralarda tüketildiği bir dönemi ben hatırlamıyorum. Ne yazık ki müziğin kullanılması sonucunda elde edilen telif ve lisanslama gelirleri ise eser sahibi ve yorumcuların alması gereken hak edişlerin çok altında. Bunun için, en büyük küresel yapımcı olarak niteleyebileceğimiz Spotify ile ilgili hemen hemen her gün bir habere rastlamak mümkün. Bu haberlerin büyük bir çoğunluğu ise müzisyenlerin şu anda geçerli olan sisteme isyanlarıyla ilgili.


DİJİTAL, TELİF İÇİN UZLAŞMACI DEĞİL

Önce Taylor Swift ardından Adele, Graham Nash, Neil Young, Joni Mitchell, Failure gibi birçok ünlü sanatçı ve grup ya telif gelirlerinin azlığından ya da uygulamadaki manevi haklarla ilgili bazı sıkıntılar yüzünden dijital pazarın en büyük kataloğuna sahip Spotify ile anlaşmazlığa düştüler. Aslında dijital, özellikle telif alanında uzlaşmazlıklara çok net cevap verebilecek bir alan değil. Özellikle ülkemiz gibi fikri mülkiyetin çok bilinmediği, bilinse bile görmezden gelindiği bir yerde, daha mekanik haklardan doğan telif gelirleri, umumi mahaller, konaklama tesisleri ve radyo televizyonlardan elde edilen lisanslama gelirleri olması gerekenin çok altındayken, yeni yeni hayatımıza giren ve doğru dürüst hukuki yaptırımları bile olmayan bu belirsiz alan bir süre daha müzisyenleri üzeceğe benzer. Müziğin dijital pazarda görücüye çıkması sektörde daha önce hiç kullanmadığımız birçok yeni kelimenin de, kelime dağarcığımıza girmesine neden oldu. Yapay zekâ, algoritma, içerik sağlayıcı, mood ilk aklıma gelenler. Bunlara bir de metaverse eklendi son zamanlarda. Çarşamba günü sevgili Sercan Meriç bu konuyla ilgili bizimle röportaj yapan ilk gazeteci oldu. Niye mi? Zira biz Türkiye’de metaverse konserini yapan ilk grupmuşuz. Zaten çevremdeki gençlerin metaverse konserini yaptığımız duyunca bize inanmayan gözlerle ve “Siz kim, metaverse konseri yapmak kim” dercesine küçümseyen bakışlarla bakmasından bir tuhaflık olduğunu hissetmiştim ama öğrendim ki metaverse geleceğin dijital pazarı.

MÜZİĞİN MÜZİK OLDUĞU ZAMANLAR

Sercan Meriç’in de “Plaklardan Metavers’e” diyerek başlığa taşıdığı gibi aslında bir zaman yolculuğu neredeyse bu teknolojik süreç. Çocukluğumuzda ilk müzikleri dinlediğimiz transistörlü radyolar, sonra pikaplar, 45’lik ve 33 plaklar. Kartuş teypler, makaralı bantlar, ardından kasetler, datlar, CD’ler, sonrasında yine yeniden pikaplar ve plaklar. Müziğe başladığımız yıllarda 8 kanal stüdyo bantları -Şimdi dijital kayıt sayesinde sonsuz-. Hücum kayıt dediğimiz bütün müzisyenlerin aynı anda girip çalması ve şarkıcı da dahil söylemesi. Aynı mikrofona beraberce yapılan vokaller. Kulaklıklarda metronom olmadan koşmadan çalınan, söylenen şarkılar. Ama müziğin müzik olduğu zamanlar. Vay be metaverse’ten nerelere geldik. Sercan Meriç bu konserle ilgili ne düşündüğümüzü sorduğunda verdiğim cevapla sonlandırayım bu haftaki yazımı. Neil Armstrong 1969 yılında aya inen ilk insan olduğu zaman “Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım” demişti. Bizim için de verdiğimiz ilk metaverse konseri böyle bir şey işte…