Portekizli yazar Saramago, Görmek romanında “Doğarız ve o an sanki ömür boyu sürecek bir pakt imzalamış gibiyizdir, fakat gün gelir, bunu benim adıma kim imzaladı, diye sorarız...” diye yazar.

20 yıllık hikaye. Doğduğumuz andan itibaren hep varmışlar ve hiç gitmeyeceklermiş gibi. Bizim, bizden önce yaşayanların ve bizden sonra da yaşayacakların ömürlerinde hep olacak imzalanmış, mühürlenmiş bir pakt gibi. Bir yalancı çoban hikayesi.

Hayatlarımızın, emeğimizin, insana, yaşama dair değerli olan ne varsa bir yağmanın, bir yalanın hikayesi.

AKP’nin 20 yıllık iktidarına TÜİK’in açıkladığı enflasyon ve işsizlik verileri, haftalardır emekli ikramiyesine zam yapılacağı beklentisi yaratanların gündemlerinde dahi olmamalarını açıklamaları, EYT’lilerle ilgili çalışma yaptıklarını söyleyip “popülizme düşmeyiz” diyerek söylediklerini reddetmeleri, her seçim öncesi 3600 ek gösterge ile ilgili vaatlerini dillendirip sonra da hiç söylenmemiş gibi unutturmaları dahil sığdırdıkları onlarca örnek var. Eğitimde ve sağlıkta yaptıklarını başarı öyküsü diye pazarlarken çocuk yaşta çalıştırılan, okulu bırakan hatta artık değil eğitime, ekmeğe bile ulaşamayan çocukların varlığını görmezden geliyorlar. Türkiye hastane önlerinde parası olmadığı için tedavi edilmeyip yaşamını yitirenlerin ülkesi. Bunu da görmüyorlar.

20 yıldır durmaksızın yalan söylüyorlar. Salgında maske dağıtımı, ölüm sayıları hakkında dahi yalan söyleyenler yokluğun, yoksulluğun, işsizliğin memleket tarihinde görülmemiş noktalara ulaştığı günlerde artık tamamen bir yalan söyleme makinesine dönüşmüş durumda…

Kuyruklar zamdan değil araç fazlalığından, doğalgaza zam gelmiştir ama mini mini gelmiştir, zam geldiği gibi gider, kuru ekmek yiyorlarsa aç değiller, gördüğünüz halk ekmek kuyruğu değil, tiyatro kuyruğu…

Emeğimizle, alın terimizle, yokluğumuz, yoksulluğumuzla dalga geçiyorlar.

Artık herkes bu yalanları görüyor, görmenin de ötesinde her pazara, markete girdiğinde, ödediği her faturada, çocuğuna veremediği her harçlıkta iliklerine kadar yaşıyor. 20 yılda bu memleket öyle talan edildi ki herkes bu yalanların aslında bir gerçekliği olduğunun her geçen gün söylenen yalanların daha da artacağının, her günün daha da kötüye gideceğinin farkında.

Halka yalan söyleme üzerine kurulu yönetme anlayışı AKP ile de başlamış değil. Şimdilerde iktidarından, muhalefetine ölüm yıldönümünde sevgi dolu mesajlarla anılan Turgut Özal da yalan iktidarının kurulmasında çok özel bir görev üstlenmiştir. Bugünü eleştirenlerin dünün yalancısına övgüler düzmesi sadece iktidarın değirmenine su taşımak anlamına gelir.

Kural hiç değişmiyor, bu düzen durmaksızın yalan ve yalancı üretiyor. Zenginliğin ve yoksulluğun asla değişmez olması bir yalan, saraylarda, villalarda yaşayanların, patronlarla emekçilerin aynı gemide olduğu bir yalan. Sabrettiğimizde, şükrettiğimizde yaşanılan kötü günlerin sona ereceği bir yalan. Memleketin bir fırsatlar ülkesi olduğu emeğiyle çalışanın “sınıf atlayacağı” bir yalan, laik, sosyal bir hukuk devletinde yaşadığımız ise kocaman bir yalan.

Yalandan ibaret bu düzenin sonsuza kadar süreceği de bir yalan.

Doğduğumuz andan itibaren ve bir ömür boyu süreceği üzerine kurulu bu yalanla imzalanmış bir paktımız yok.

Şimdi gün o gün…”İtaati sağlamak için her saat rütbesini göstermek zorunda kalan bir otoritenin zavallılığını” yaşıyoruz. Şimdi bu paktı benim adıma kim imzaladı diye sormanın zamanı.