Bizim Onur

Dr. Irving Selikoff, 1964’te asbestoz insan sağlığına zararlıdır dediğinde tacize maruz kaldı.
Dr. Erbert Needleman, 1970’te kurşunun çocuk sağlığına zararlarını açıkladığında tacize maruz kaldı.
Dr. Takeshi Narayama, 1981’de pasif sigara içiciliğinin akciğer kanserine neden olduğunu açıkladığında tacize maruz kaldı.
Dr. Benjamin Santer, 1996’da iklim değişikliği ile ilgili bulgularını raporladığında tacize maruz kaldı.
Dr. Ignacio Chapela, 2000’de genetiği ile oynanmış Meksika mısırının tehlikesini açıkladığında tacize maruz kaldı.
Gazetemiz BirGün, ne kadar güzel, büyük bir özenle takip ediyor…
Konuyu biliyorsunuz.
Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı.
Dilovası’nda kanserden ölümlerle ilgili yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle ağır tacizlere, saldırılara uğruyor.
Neymiş?..
Halkı korku ve paniğe sevk ediyormuş.

•••

Bir akşam Ankara’dan İstanbul’a dönüyorum otobüsle… Yorgunluktan uyuyakalmışım.
Bir ara gözlerimi açtım… Etrafımda ateşler, buharlar, kapkara dumanlar.
Tamam dedim… Otobüs devrildi, cehennemi boyladım belli ki.
Dilovası’ndan geçiyormuşum meğer.
Yaşamaya bile gerek yok… Gelip geçerken vaziyet apaçık görülüyor zaten.
Kocaeli ve Dilovası belediyeleri ile Sağlık Bakanlığı’nın Kanserle Savaş Dairesi ise durumun vehametini kabullenip çözüm bulmaya çalışacaklarına…
Hakaretler, küçük düşürme çabaları, şikayetler, soruşturma-yargılama tehditleriyle…
Onur Hamzaoğlu’na savaş açmış durumdalar.
Yıldırmaya, susturmaya; böylece Dilovası’ndaki rezilliğin üstünü örtmeye çalışıyorlar.

•••

Akademik unvanı ve adı soyadıyla zikretmeme bakmayın…
Onur benim arkadaşımdır, tanırım; iyi tanırım üstelik. (Bugüne kadar yazamayışım biraz da ondandır.)
Dün Kocaeli Adliyesi’nde olduğu gibi…
Akademisyenlerin, meslek örgütlerinin, sendikaların konuya sahip çıkması, takip etmesi çok iyi, çok anlamlı, çok moral verici de…
Onur bu dünyada tek başına da kalsa doğru bildiğini savunmaktan vazgeçmez, kimseye de boyun eğmez.
Bir de, lâf aramızda…
Bilimi, insanlığı, halk sağlığını savunmak için bile olsa bu kadar “medyatik” olmaktan hazzetmez.
O yüzden sözüm Onur için değil…
Onur’la uğraşanlar, Onur’a saldıranlar için olacak.

•••

Yıllardır Dilovası’nda, Kocaeli’nde, yerel yönetimlerde, merkezi yönetimde iktidardasınız.
Adınız, Adalet ve Kalkınma Partisi… AKP deyince kızıyor; AKP değil AK PARTİ’yiz diyorsunuz.
Eğer bu ülkede Zonguldak’ta, Karacabey’de, Keşan’da, Elbistan’da insanlar maden göçüklerinde ölüyorlarsa…
Eğer Zonguldak’ta ölenlerin cesetlerine aylar sonra, o da Çin’li taşeron firma marifetiyle, ulaşılabiliyor…
Eğer Elbistan’da ölenlerin cesetleri hâlâ toprağın altında yatıyorsa…
Eğer Ankara’nın göbeğindeki Organize Cinayet Bölgesi OSTİM’deki patlamalarda bir günde on dokuz işçi hayatını kaybediyor…
Eğer…
Onur’un bilimsel bir titizlikle açığa çıkardığı gibi…
Dilovası’ndaki annelerin sütlerinde, bebeklerin kakalarında çinko, demir, alüminyum, kurşun, kadmiyum… Hâsılı her türlü zararlı hırdavat tozu çıkıyorsa…
Adınız mühim değil de…
Dilovası fabrikalarında kullanılan bütün kimyasalları sürseniz alnınızdaki karayı çıkaramazsınız siz.
Bunca kirlenmişliğe rağmen içinizde bir parçacık hicap kırıntısı kaldıysa…
Bizim Onur’umuzla uğraşmayı bırakın da…
Kendi haysiyetinizi nasıl kurtaracağınıza bakın.

•••

Haziran 2011’de Memleket Tabipliği’nde bu satırları yazmamdan bu yana altı buçuk yıl geçti.
Onur’la uğraşmayı bırakmadılar.
Önce Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için evi basılıp gözaltına alındı, hakkında dava açıldı.
Sonra Eylül 2016’da üniversitedeki görevinden ihraç edildi.
En son iki hafta önce de tutuklanıp Sincan Cezaevi’ne gönderildi.
Tutuklanma gerekçesi bir süredir Eşsözcülük yaptığı HDK’nin Afrin Harekâtı’yla ilgili yaptığı bir basın açıklaması.
Ama soruşturmanın bütününe bakıldığında daha özel olarak hedef alındığı anlaşılıyor.
Onlar Onur’la uğraşmayı bırakmadılar; Onur da emeği, barışı, demokrasiyi, sosyalizmi savunmaktan, onuruyla direnmekten vazgeçmedi.
Bu sefer de alnının akıyla çıkacaktır.