Guillaume Apollinaire’in zihninde şimşek misali çakan imgeleri kâğıda döktüğü Alkoller, aynı zamanda şairin işittiği seslerin birer yansıması. Şiirlerinde, dünyanın coşkusu da bulunuyor, içtenlik ve yalınlık da.

Bizim öykümüz soylu ve acıklıdır

Serhan AYTEKİN

Çağdaş Fransız şiirinin en önemli temsilcilerinden olan Guillaume Apollinaire, 1880’de doğup 1918’de ölene dek epey eser verdi. Şiir başta olmak üzere öykü, roman, tiyatro oyunu ve sanat eleştirileri kaleme alan, kronikler yazan Apollinaire, erotik şiirin ilk örneklerini sunanlardan biriydi.

Yirminci yüzyıl şiirinde önemli bir yeri bulunan Apollinaire, bazı eleştirmenler tarafından sembolist, bazıları tarafından ise gerçeküstücü diye nitelense de onun poetikası farklı bir noktada duruyordu. Eskiyi göz ardı etmeden yeniliğin peşinde koşan şair, gözlemleyip yorumladıklarını dizelere aktarıyordu. Tek bir kelime, işittiği bir konuşma, nesneler, düşler ve karşılaştığı bir olay, onun elinde şiir hâline geliyordu. Yaşarken yazıyor, yazarken yaşıyordu; hayat, Apollinaire için şiirin kendisiydi. Yürür gibi yazdığı dizelerinde, yaşadığı zamanla hesaplaşırken onu aşmayı istiyordu. Yeniyi ararken aşkı, mutsuzluğu, kendini bulma çabasını, olup bitene duyduğu merakı ironik olarak anlatma derdine düşmüştü. Karşıtlıkları ustalıkla kullanarak başarmıştı bunu. Kendisine acı veren sevgilileriyle ve dostlarıyla böyle hesaplaşmıştı.

Türkçeye Gertrute Durusoy, Ahmet Necdet ve Jean-Louis Mattei tarafından çevrilen Alkoller’de de rastlıyoruz bu konulara ve anlatım biçimine.


KARŞITLIKLARIN ŞAİRİ

Apollinaire’in zihninde şimşek misali çakan imgeleri kâğıda döktüğü Alkoller, aynı zamanda şairin işittiği seslerin birer yansıması. Kimi zaman bilinçli şekilde kimi zaman da bilinç bulanıklığıyla yazılmış şiirlerinde, dünyanın coşkusu da bulunuyor içtenlik ve yalınlık da… Gecenin karanlığıyla da karşılaşıyoruz şairin dizelerinde, umutla eşleştirdiği yeşille de… Karşıtlık, Apollinaire’in şiirlerinde önemli bir unsur; Alkoller’de de karşımıza çıkıyor bu. Şair, yaklaştığı bir duyguyu, nesneyi, olayı ya da kişiyi bir anda yok edebiliyor, silip atıveriyor. Michel Décaudin, bu noktada bir not düşüyor: “İster kesip biçsin ister söküp diksin, şair tüm eserine yön veren hep bu aynı düşlemi ve türetimi takip etmekten bir an bile geri durmaz. Ona göre şiir sanatı hep bir poetikaya bağlıdır. Alkoller’in ayrıksılığı buradadır. Şiirin sıklıkla dizgeler ve kuramların tutsağı olduğu bir dönemde Apollinaire sadece şair olmayı başarabilmiştir. Sadece ama bütünüyle: Dünyanın ona sunduğu hiçbir şeyi reddetmeden, hayatın genel manzarasını, kişisel deneyimi ve kültürü bir arada kucaklayarak şiirsel söylemin tüm biçimlerinden yararlanarak, çağının tüm estetik çağrılarına duyarlı kalarak, çok sayıda cezbenin içinde esinleniminin saflığını taklit edilemez bir vurguyla koruyarak…”

BİR YOLCULUK GİBİ

Yeni bir dünyada yaşarken eskisine bakan Apollinaire, ikisi arasındaki geçişkenliği ve duvarları getiriyor karşımıza Alkoller’de. Bunu yaparken Avrupa’nın kültür atlasını koyuyor önüne. Ardından tarihin yazıldığı ilk âna ve onun kıyasıya yorumlandığı günlere uzanıyor, zaman zaman ket vurduğu duygularının iplerini salıyor.

Akdeniz kıyılarından Paris’e, Roma’dan Orta Avrupa’ya, Almanya’dan Londra’ya dek bir yolculuğa çıktığı dizelerinde Apollinaire, hem kendisini hem de karşısındakileri sorguluyor; biraz aşkla biraz da yalnız yürüyor:

“Şimdiyse küçük düşürüyorum ağzımı çirkin şekilde gülen
zavallı bir kızcağıza
Yalnızsın sabah olmak üzeredir
Sokaklarda güğümlerini çın çın çarpan sütçüler.”

Bir ölüyü ve kadını sevmenin ağırlığını şiirleştiren Apollinaire, insanın bunlarla nasıl arındığını anlatırken geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kuruyor:

“Geçmiş zamanlar Ölmüş Ben’i yaratan tanrılar
Ben de geçiyorum işte nasıl geçtiyseniz bu dünyadan
Ve içimde büyüdüğünü görüyorum bir geçmişin
Gözlerimi bu boş geçmişten çevirdiğim zaman
Ölmüş olan hiç varolmamış olan
Gelecek renksiz kalır parlak geçmiş’in yanında
Şekilsizdir de tümünü çabayı ve etkisini yansıtan
Bu kusursuz olanın yamacında.”

Alkoller, bir anlamda yolculuk şiirlerinden oluşuyor; mekânlar, zaman dilimleri ve duygular arasında bir seyahat bu. Yolda dirilen sevme umudu da cabası.
Bu umuda çocuklar, kadınlar ve tarihi tarih yapanlar dâhil oluyor. Ardından Apollinaire, yol boyunca anlattığı öykünün derinliğine dair dizeler karalıyor:

“Öykümüz soylu ve acıklıdır
Bir zalimin maskesini andırır
Ne büyülü ne rastlantısal bir dram
Ve ne de gereksiz birkaç ayrıntı
Dokunaklı kılar aşkımızı.”

Décaudin, Alkoller’in tarihî önemini açıklarken Apollinaire’in şairliğinin ve şiirinin temel yapı taşlarını ortaya koymuş:

Alkoller, hayat karşısındaki tutumu ve imgeyi retorikten kurtaran bir şiirsel söylemin ayrıntılandırılışıyla sadece 1914-1918 savaşı öncesindeki on beş yıl içinde yayımlanmış en dikkat çekici kitaplardan biri olmakla kalmamış, çağdaş şiirin kaynaklarından biri hâline gelmiştir.