Kapıdan alıp geçtiğimiz bir dilim salçalı ekmekle sokaklarda akşam etmiş kuşağız biz. O yüzden Pal Sokağı Çocukları özeldir bizim için. Bu kitabı anımsatan ise Barış İnce'nin 'Kıyıdaki Çocuklar'ı oldu

Bizim Pal  Sokağı Çocukları!

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Pal Sokağı Çocukları, bizim kuşağın kıymetli kitaplarındandır. Aslında farklı kuşaklar için aynı kitaptır o. Ama işte herkes kendini bulduğunca, kendinden bir şeyler gördüğünce… Çocukluğunu anlatan kitap hangisi diye sorsalar yanıtım tektir, Pal Sokağı Çocukları! Tek fark biz arsa kavgası yapmazdık. Daha çok top kavgası olurdu bizim aramızda. Topun sahibinin patron olduğu bir dönemden geliyorum. Sonuç olarak, sokakların çocuklarıydık işte. Evde oturmak nedir pek bilmeyiz. Gün içinde kapıdan alıp geçtiğimiz bir dilim salçalı ekmekle akşam etmiş kuşağız biz. O yüzden Pal Sokağı Çocukları özeldir bizim için.

Bugünlerde bana bu kitabı yeniden anımsatan ise 'Kıyıdaki Çocuklar' oldu. Barış İnce’nin yazdığı, Mavisu Demirağ’ın resimlediği ve Can Çocuk’un okurla buluşturduğu kitap için yerli Pal Sokağı Çocukları diyorum.

Yetişkin okurlar için yazdığı 'Çelişki' ve 'Sarsıntı' adlı romanlarıyla adından söz ettiren Barış İnce bu defa çocuklar için yazmış. Çocuklar için yazması ilk değil aslında. Daha önce '7/70' adlı çocuk edebiyatı dergisinin yayın yönetmenliğini yapan yazar kitap oylumunda ilk defa yazıyor çocuklara.

Kitapta üç kahramanımız var. B., Z. ve G. B.’nin asabi ve grubun liderliğine oynayan bir havası var. Z.’nin yaşı B.’den biraz küçük ve daha saf bir karaktere sahip. G. ise grubun sakin gücü. Ilımlı, kendi halinde. Ortamı bozmayan bir karakter.

Bu üç çocuk gözlerine kestirdikleri bir ‘koy’u kendilerine oyun alanı olarak seçiyorlar. Buranın sahibi ilan ediyorlar kendilerini. Ama, koy işte. Herkese açık bir alan. Ve doğal olarak yeni gelenler de oluyor. Oluyor olmasına da kahramanlarımız B., Z. ve G. bu duruma razı değiller. Bu üç çocuğun kıyıyı sahiplenmesiyle başlayan hikâye yeni gelenlerle verdikleri mücadeleyle gelişiyor, genişliyor. Okurken kâh gülüyoruz kâh düşünüyoruz. Hikâyeyi sadece bu kıyı ile de sınırlamamalı bence. Gün olur bir oyun arsası (ki artık kalmadı), gün olur bir orman, gün olur bir park, gün olur yeşil dağlar, mavi denizler… Önemli olan eldekinin kıymetini bilmek, sahip çıkmak. Bunu yaparken de birlikte olabilmek. Dayanışma, direnç, vazgeçmeyiş. Satır aralarında bu kavramları da okuyabiliyoruz.

Bölümlerin başında yazarın çocuklarla sohbet edercesine araya girdiğini de görüyoruz. Bu da kitaba samimi bir hava katmış açıkçası. Hele en başta yer alan şu çağrının güzelliği: “Kitabı açtın, yepyeni bir dünyanın kapısını araladın. Hoş geldin! Durma, gir içeri. Bu dünya bir başka, baştan uyarayım da…"

'Kıyıdaki Çocuklar’ı okurken bir başka düşündüğüm nokta da yazarı Barış İnce oldu. Bilenler bilir; Ahmet Büke yetişkinlere yönelik yazdığı öykülerle tanınan bir yazardı. Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görüldü. Son dönemde ise daha çok çocuklar için yazdığı kitaplarla görüyoruz kendisini. Barış İnce de yetişkinler için yazdı önce. İkinci kitabı ‘Sarsıntı’ ile Melih Cevdet Anday Edebiyat Ödülü’nü aldı. Ve şimdi çocuklar için yazdığı ‘Kıyıdaki Çocuklar’ elimizde. Acaba, edebiyatımızda yeni bir Ahmet Büke örneğiyle karşı karşıya mıyız diye düşünmeden edemedim. Bunu zaman getirecek ve gösterecek de olursa, “ben demiştim” demenin mutluluğunu yaşarım açıkçası.

Kıyıdaki Çocuklar, sadece bugünün çocuklarına değil, çocukluğu sokakta geçmiş, o sokakta bir şeylerin mücadelesini vermiş, kavgasını etmiş herkese sesleniyor.