İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’de üç kadından birini fiziksel şiddete, iki kadından birini duygusal şiddete maruz bırakan, 41 milyon 698 bin 377 kadının tümünün yaşamını etkileyen cinsiyetçi şiddete karşı durmak demektir!

Bizim sözleşmemiz, bizim ruh sağlığımız

BURCU RAHŞAN ERİM, GÖKÇEN YILMAZ KARAMAN

Türkiye’de 2014 yılı verileri ile yaşam boyu kadına yönelik yakın partner (eş, sevgili) şiddeti duygusal şiddet biçiminde yüzde 44, fiziksel şiddet biçiminde yüzde 36 sıklıkta görülmektedir.¹ Bu rakamlar bir ruh sağlığı çalışanına ne ifade eder?

Kadın bir ruh sağlığı uzmanı, sıradan bir iş gününde sağlık sisteminin müzmin sorunu zaman yoksulluğuna rağmen, dinleyebildiği kadar dinler, duyabildiği kadar duyar. Bu sırada şiddetin neden olduğu fiziksel yaralar, ruhsal yaralar poliklinik kapısının üzerindeki kırmızı ışıklı numaratörlerde yanıp yanıp söner. Eril şiddet sarmalının fotoğrafı gün be gün netleşir zihninde. Ruhsal travma sürerken yani şiddet devam ederken tedavi yapmak, akıntıya karşı kürek çekmek gibidir. Kişinin en güvenli sığınağı olan evinden gelen, yıllanmış bir derde derman bulmaya çalışmak; biraz bulmak, biraz bulamamakla geçer günler.

Türkiye’de yaşayan her üç kadından biri yaşamı boyunca büyük ihtimalle kendi evinde kendi eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılır. Vücudunda ve ruhunda açılan yaralar sızlarken her zaman da erkek olmayan bir erk şunu söyler: “Senin yüzünden oldu. Eğer sen biraz daha şöyle olsaydın, biraz daha böyle olsaydın kimse sana vurmayacaktı." Var olmak, yaşamak için böylece canı yana yana da olsa toplumsal cinsiyet kalıplarının içine sığmaya çalışır. Çünkü bilir ki bu esnada kalıba sığdırılamayanlardan ölenler ölür, kalan sağlar erk’indir. Üç kadından ikisi arkadaşlarının neden sessizleştiğini, neden içine kapandığını, neden eskisi gibi gülmediğini merak eder. Bir tanesi aynı zamanda komşusudur, bilir ki muhtemelen o akşam üst kattan gelen seslerle bir ilgisi vardır bu suskunluğun. Belki sorar, belki soramaz. Diğeri ise hisseder arkadaşının acısını, hiçbir ilaçla ağrılarının geçmediğine şahit olan doktorunun hissettiği gibi.

İki kadından biri yaşamı boyunca duygusal şiddete, yani küçümsenmeye, alay edilmeye, hakaretlere ve küfürlere maruz bırakılır; büyük ihtimalle kendi evinde kendi eşi tarafından. Giderek inanır kendine söylenenlere, hiçbir şeyi yapamayacağına, yetersiz olduğuna inandırılır. Zihnini endişeler sarar: “Acaba bunu da mı yanlış yapmıştı?” Evinden çıkamaz evham ve endişeden, evden başka bir yerde var olmayı bilemez olur. İki kadından diğeri bakar ve görür arkadaşının kendisini dünyadan saklayışını. Endişenin, güvensizliğin altından gelen sindirilmişliğin o tanıdık kötü kokusunu alır.

Sabahlardan bir sabah ülkedeki bütün kadınlar uykularından uyanır, kalkıp pencereleri açarlar. Dışarıda hava kasvetli, belli ki gece gök yere inmiş, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği açıklanmış. İlk önce Türkiye tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’de yaşayan kadınlar için değilmiş gibi… Üç kadından birini fiziksel şiddete, iki kadından birini duygusal şiddete maruz bırakan, 41 milyon 698 bin 377 kadının tümünün yaşamını etkileyen cinsiyetçi şiddete karşı durmak gerekmezmiş gibi...

Kadınlar bilirler ki;²

■ Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir, devletin görevi bu eşitliğin günlük yaşamda karşılık bulmasını sağlamaktır.

■ Kadın, erkek, çocuk hiç kimse şiddet faili ile baş başa, çaresiz bırakılmamalı, “kol kırılıp yen içinde kalmamalıdır.”

■ Şiddetin bahanesi olmamalı; kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların şiddete gerekçe gösterilmesine izin verilmemelidir.

■ Ev içi şiddet kapalı kapılar ardında yaşandığından, soruşturmak için beyan esas alınmalı; kanıt veya tanık yok diyerek işlem başlatılmamasının önüne geçilmelidir.

■ Eğer şiddete maruz bırakılan olursa, devlet onların yanında, faillerin ise karşısında olmalıdır.

■ Gelecekteki olası şiddet ve ayrımcılığı önlemek için devlet ve özel sektör birlikte çalışmak zorundadır.

■ İstanbul Sözleşmesi’nin 80. Maddesi’ne göre sözleşmeden çekilme bildirildikten 3 ay sonrasında fesih yürürlüğe girer, o zamana kadar devletler sözleşmeye taraftır.

Şimdi ve her zaman tüm kadınlar birlikte haykırmalıdır: “İstanbul Sözleşmesi yaşatır, İstanbul Sözleşmesi'ni bırakmayız!”


1. Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü (2014). Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet araştırması. Ankara

2. İstanbul Sözleşmesi (2011), Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi.