Blade Runner 2049, gelecek üzerinden bugünün okumasını yapıyor. Film, insan olmanın anlamını sormakla yetinmiyor buna cesurca cevaplar da üretiyor

Blade Runner 2049: İnsandan daha insan olmak

Blade Runner 2049, görmüş olabileceğiniz en iyi devam filmlerinden biri. Orijinali kadar iyi gözükebilen hatta daha iyi gözükebilen bir devam filmine pek az şahit olmuşuzdur. Orijinali ile arasındaki 35 yıllık boşluğu fikirsel ve görsel olarak doldurmak ve bu ikisinin arasına estetik ve mantıklı bir köprü kurmak hiç kolay değil. İşte Denis Villeneuve bu son derece göz korkutucu görevin altına girdi ve tüm zamanların en çok beğenilen filminin devamını iddialı bir başarıyla tamamladı. Ve Blade Runner (1982)’ın yönetmeni Ridley Scott’tan onay alarak giriştiği bu zor görevde Denis Villeneuve, Blade Runner’ın anafikrinde yer alan soğukluğu koruyarak özünde optimist bir film ortaya koydu.

Orijinalinin çekildiği yıllar olan 1980’lerin korkularının üzerinden çok su aktı. Bugün dünyada yeni korkularımız var, nükleer savaş, Kuzey Kore tehditleri, mülteci akınları, Ortadoğu can pazarı, küresel iklim değişikliğinden bahsettiğimiz bir dünyadayız. Bu kâbusun içinde geleceği hayal eden insan otomatik olarak distopik bir dünya kurgular. Bilimkurgu filmlerinin distopik bakış açısı bir açıdan, çekildiği günün gelecek tasavvurudur. O yüzden bana kalırsa bilimkurgular aslında yarını okumanın değil bugünü okumanın araçlarıdır. Bu ciddi okumalarda ortaya çıkan sonuç çok da tatsızdır ve varılan nokta, her şey yanlış gitti ve bundan sonra hep acı içinde yaşadık, benzeri bir tariftir. Blade Runner 2049 da bu açıdan bakıldığında gelecek üzerinden bugünün okumasını yapıyor. Film, insan olmanın anlamını sormakla yetinmiyor cesurca buna cevaplar da üretiyor. Soruyu, empati kurmak, ilişki kurmak, sevmek ve değerler için savaş vermek olarak cevaplayan film bunu en çok Ryan Gosling’in canlandırdığı K karakteri üzerinden yapıyor. Kısacası, film sonuç olarak bugünümüz için de geçerli olan şeyi söylüyor ve ‘doğru bir amaç için ölmek yapabileceğin en insana ait olan şeydir’ diyor.

Film, insanın doğa ile ilişkisini gösteren fikirsel bir çerçeve ile açılıyor. Ve bize ilk gösterdiği şey insanın doğadan ne denli kopmuş olduğu. Çarpık kentleşme, kirlilik, çevre degradasyonu, kurumsal şirket hâkimiyetleri ile yarattığı dünyanın karamsarlığı içinde bizleri en çok, ayrıcalık sahipleri ile köleleştirilenler arasındaki sert ayrıma şahit ediyor. Ancak tüm bunlar içerisinde bir ışık yakmayı ihmal etmiyor. Çünkü ön planda insanlık var. Merkezde ise karakterler var. Ayrıca kadınlık bu filmde çok önemli yer tutuyor. İlk filme kıyasla bu filmde daha çok güçlü kadın karakterler var. K, bir Blade Runner ve bir polis, görevi ise topluma tehlike teşkil ettiği söylenen replikant modellerini avlayarak yok etmek. Yani kendisi de bir replikant olmasına karşın topluma hizmet etmek için yeniden programlananlardan. Son avını yakalamasından sonra bulduğu bir ipucu ile filmin serüveni başlıyor.
blade-runner-2049-insandan-daha-insan-olmak-363091-1.
Bu serüvende K’nin robotsal hareketlerine karşın ilişkilerinde insani bir zekâ gösterdiğini görüyoruz ve olaylar ilerledikçe, bizi insan yapan şey nedir sorusunun cevabını arıyoruz. Ve buluyoruz. Bilimkurgu filmlerinde geleceğin dışavurumları en merak ettiğimiz unsurlardandır. Orijinal Blade Runner’da ön planda olan kir, toz bu filmde korunmuş. Film noir etkileri ise vazgeçilmez olarak tüm filme sinmiş. Blade Runner’ı türdeşlerinden ayıran en önemli özellik melankolidir. Bu eşsiz melankoli, film noir ve bilimkurgu ile birleşince ortaya başlı başına ve kendi başına ayakta durabilen bir film ortaya çıkmış. Bu birleşimlerden doğan kasveti 35 yıl sonra sözde geleceğin görsel tasarımını yeniden yorumlayarak ve günümüz teknolojisi içinde kaybolmayarak bir film yaratmak çok zordur. Blade Runner 2049, orijinal filmin yönetmeni Ridlet Scott’un gelecek düşleminde kullandığı ‘70 sonlarının moda estetiğini, devam filmi yapısını koruyarak bugünün algısıyla da geleceği düşleyerek yaratmış. 82’de yapılmış olan ilk filmin geleceği 2019’da yani neredeyse bugünümüzde geçiyordu. Ve gelecek olarak bugünü hayal eden bir filmin devamını bugünden 2049’a taşımak için kostümünden prodüksiyonuna, özel efektlerine kadar bir yönüyle aslına sadık kalabilen ama aynı zamanda yepyeni bir dünya yaratabilen yönetmeni ne kadar takdir etsek azdır.

Bu filmin teknik özellikleri ve özel efektleri çok güçlü ama belli ki film yapımında elde edilen tüm gelişmişlik filmin ruhunu rahatsız etmeden kullanılmış ve bilinçli olarak ön plana değil filmin arka planına yerleştirilmiş. Dönemin şartları düşünülünce Ridley Scott ve Douglas Trumbull’un zamanında kullandığı özel efektlerin şimdi daha dâhiyane geldiğini, ne denli komplike işler yapıldığını asıl şimdi daha iyi anlayabildiğimizi düşünüyorum.