Birleşik Krallık’ta AB’den çıkış sarpa sardıkça sandıklardan eskiler saçılmaya devam ediyor.

Muhafazakar Parti resmi olarak çatırdıyor. Başbakan May neredeyse kimseyle anlaşamazken yeni bir seçimde iktidarın el değiştireceği neredeyse kesin. En büyük aday da tahmin edebileceğiniz üzere Jeremy Corbyn ve İşçi Partisi. Partinin eski lideri ve 10 yıl başbakanlık yapmış Blair şimdilerde piyasada alttan alta Corbyn’e çatıyor ve seçmene parmak sallıyor: sakın ha! Corbyn başbakan olursa bitersiniz! Kıvamında uyarılarda bulunuyor.

Geçen gün Radyo 4’te aynı minval üzere konuşuyordu. Neymiş kendisi parti ‘militanların’ elinde kurtarılınca iktidar olmuş. Şimdi o ‘militanlar’ partiye geri davet edilmiş. Blair hazretlerine göre Parti hiç olmadığı kadar ya da haddinden fazla sola kaymış.

Blair’in hafızası uzun süre koltukta oturduğu ve araya zaman girdiği için kendisini yanıltıyor belli ki. İşçi Partisi olması gereken yere doğru kaymış durumda. Asıl sorun Blair liderliğinde partinin fena halde sağa kaymış olmasıydı. Hatırlamamız gereken şu: Blair özelleştirmeci politikalarıyla ülkenin işçi hakları ve demokratikleşme anlamında geriye gitmesinin yanında haksız bir savaşa onay verdiği, onay vermek için kamuoyunu yanılttığı ve bu savaş yüz binlerce insanın ölümüne malolduğu için kamuoyunun vicdanında mahkum olmuş bir siyasetçi.

Son olarak ne dediğine bakarsak uyarısının temel ekseni şu: Eğer AB’den çıkarsak, Corbyn iktidara gelecek ve Corbyn ‘sosyalist’ politikalarıyla şirketlere ülke kaynaklarını peşkeş çekmeyeceği için krize gireceğiz.

Yanılgının derinliği şok edici. İşçi Partisi Sosyalist Enternasyonal’in üyelerinden ve sendikaların kurduğu ve etkili olduğu bir merkez sol sosyalist parti ve partinin eski başkanı sosyalizmden şikayetçi!

Corbyn geçmişten gelen bir AB eleştirisine sahip ve bu eleştirilerin ekseni demokratik olmayan kurumların varlığı ve büyük şirketlere tanınan ayrıcalıklar. Yani her sosyalistin eleştirmesi gereken konular. Bugün hem ekonomik durgunlukla hem de AB’den çıkma sürecinin etkisiyle ufak çaplı bir kriz geçiren ülkede de belli ki insanların önemli bir kısmı İşçi Partisi’ne yönelmiş ve Corbyn liderliğini desteklemiş.

Bu desteğin arkasında aslolarak gayet demokratik bir tarz var. Corbyn seçildiğinden bu yana pek çok konu da görüş bildirmekten ya kaçınıyor ya da erteliyor. Parti ve seçmen görüşünün oluşmasını beklediğini belirtiyor. Bu geleneksel siyasetin bir adım dışına çıkan bir tavır ve belli ki parti bu nedenle sadece tepki oyu değil takdir oyu da alıyor. Blair ne derse desin bu şimdilik demokratik bir siyaset tarzı ve seçimleri kazanmaya aday.

Bu arada Blair savaş meselesini hiç hatırlamazken kendisini İşçi Partisi’nde süregiden anti-semitizm soruşturmasıyla da temize çekmeye çalışıyor gibi. Buna da herhalde belaltı vurmak denir. İşçi Partisi veya genel olarak anti-semitizm İngiliz siyasetinde çok uzun süredir var. Blair’den önce de sonra da. Burada yapılması gereken anti-semitizm ve ırkçılığa karşı çıkmak. Corbyn belli ki Filistin politikası nedeniyle daha uzun süre hedefte kalacak.

Ancak İşçi Partisi’nin başka kusurları da var. Kuzey Londra’da milletvekili Kate Osamor’un oğlunun belediye meclisinde bulunması başlı başına sorunlu bir durumken, bu oğlan bir de festivalde uyuşturu satmak suçundan mahkum edilince başka bir cerahat aktı ortalığa. Kate Osamor parlamentoda Corbyn’in favorilerinden birisi. Osamor oğlunu bir de kendisine iletişim müdürü olarak atamış ve 30 bin Sterlin civarında da maaşa bağlamış. Bunun iler tutar bir yanı yok.

Oğlan biraz gecikmeli de olsa istifa etti. Aferin. Ancak Osamor’un da orada oturuyor olması bir ayıp olarak masada duruyor.

İktidara oynayan bir partinin daha ilkeli ve temiz olmak zorunda olduğunu Corbyn ve ekibi mutlaka biliyordur. İcraatın ne olacağını muhtemelen bir yıl içinde göreceğiz. Blair’in yeni merkez parti kurulup başına geçmesi ise herhalde gündüz rüyasından öte bir şey değil. İyi haftalar ve bol şanslar.