İşçi Partisi yıllık kongresi her zamanki gibi güneyin meşhur sahil kenti Brighton’daydı. Otel fiyatları astronomik düzeylere çıktı. Sendika ve parti bürokratları salonları doldurdu. Ve beklentilerin dışında hiçbir şey olmadı.

Bu kongreyi konuşmadan önce önemli bir dönüm noktasını hatırlamakta fayda var. Jeremy Corbyn İşçi Partisi’nin en başarılı liderlerinden biriydi ve parti içi ve parti dışı baskılar ve komployla ekarte edildi. Corbyn hayatında belki de en çok karşısında durduğu ve mücadele ettiği bir mesele ile suçlandı ve partiden uzaklaştırıldı: anti-semitizm.


Ortada bir komplo falan yok tabii ki. Sadece muazzam başarılı bir algı yönetimi var. Ama asıl mesele sınıf savaşının ne kadar gerçek olduğu. Corbyn’i masadan uzaklaştıran Yahudi lobisi değil patronların lobisi.

Demiryolları, ulaştırma, iletişim gibi temel hizmetlerin yeniden devletleştirilmesini, üniversite harçlarını kaldırmak ve evsizliği önlemek için ulusal bir konut inşa planı gibi radikal sosyalist vaatlerle dolu bir parti programı ile yüzde 41 oy alan Corbyn muhakkak gönderilmeliydi. Ve gönderildi.

Corbyn hala aktif ve hala milletvekili olarak görevine devam ediyor ancak halefleri Corbyn’in başarısından o kadar korktular ki öyle birinin bir kez daha partinin başına gelmemesi için ellerinden geleni yapmaya kararlılar.

İşçi Partisi 2021 kongresi de bu hedefler hayata geçirildi. Sadece sosyalist parti programı iptal edilmedi. Parti tüzüğü değiştirilerek bir başka ‘Corbyn vakası’ yaşanması önlenmeye çalışıldı. Sendikaların ve parti üyelerinin oy ağırlığı milletvekilleri lehine azaltıldı. Milletvekillerinin seçim çevrelerindeki üyelerin oyuyla geri çağrılması zorlaştırıldı.

Keir Starmer seçilmeden önce, Corbyn’in İşçi Partisi’nin 550 binden fazla üyesi vardı. Bir araştırmaya göre Starmer’ın liderliğinde ortalama günde 250 üye istifa etmiş. Temmuz 2021’de toplam üye sayısının 430 bin olduğu açıklanmıştı. Yani yüzde 20 dolayında üye partiden uzaklaşmış.

Starmer bazılarınca ‘yumuşak sol’ diye tarif ediliyor. Blair için de politikaları muhafazakarlara daha yakın olduğu için ‘mavi emek’, ‘pembe sol’ gibi tabirler kullanılmıştı. Starmer’dan beklenen partiyi Corbyn’in götürdüğü ‘sosyalist sol’dan merkeze çekmesiydi. O da tam olarak bunu yapıyor.

Starmer için asgari ücretin ‘birazcık’ artması yeterli, illaki yaşanabilir düzeye gelmesi şart değil. Şirketleri de ürkütmemek lazım, biraz diş gösterip küçük ve orta büyüklükteki şirketlere destek olmak temel yaklaşımı. Starmer’ın gündeminde devletleştirme gibi radikal önerilerden eser yok.

Partinin başına geçtikten sonra ara seçimlerde pek bir başarı gösteremeyen Starmer’ın kongresinde hedef ‘seçimi kazanacak parti’ olarak şekillendi. Bunun olup olamayacağını zaman gösterecek. İngiltere’nin önemli siyasi yazarlarından Steve Richards partideki bölünmüşlüğün seçim kazanmaya engel olacağını düşünüyor. Starmer ise parti birliği umrumda değil seçimleri kazanmak önemli diyor.

Starmer, Tony Blair’in yaptığını yapmaktan uzak. Blair’deki karizma ve iletişim uzmanlığı ve pişkinliği Starmer’da yok. Görece ayrıcalıklı bir geçmişi olan Starmer iki yıldır ‘ayrıcalıklı bir kökenden gelmediğini anlatarak başlıyor konuşmalarına. Geri kalan zamanında da Starmer patronlara ılımlı, refah devletine de ılımlı şurada burada bir takım iyileştirmeler yapmayı hedefleyen sıradan bir merkez sol program oluşturmaya çalışıyor. Bunu oluşturursa ve de kökenleri konusunda utangaçlığını aşarsa Starmer’ın Boris Johnson’dan sonra başbakan olması pek muhtemel.

Yoldaş Corbyn’e selam olsun!