Blakwell Adası’ndan Rosenhan Deneyi’ne

Caner ALMAZ

1887'de bir gazeteci, çalıştığı gazete New York World için konusu ve araştırma yöntemi enteresan olan bir haber için hâkim karşısına çıkar. Manhattan’daki Essex Market Sulh Mahkemesi’nin hâkimi, “kılık kıyafeti de ne kadar düzgün ne kadar hoş görünümlü bir kadın” diye betimlediği gazetecinin ‘deli’ olup olmadığına karar verebilmesi için bir ‘delilik uzmanı’ çağırtır. Duruşmaya riayet eden bu ‘uzman’ yaptığı kısa gözlem ve görüşme nihayetinde kadının Blackwell Adası’na gönderilmesinin uygun olacağına kanaat getirir. Adada bir başka doktorun daha muayenesinden geçen muhabirin, bu muayenede de ‘deli’ olduğuna kanaat getirilir. Sonrasında kamuoyunda ses getirip kötü muameleleriyle meşhur olan bu akıl hastanelerinin durumunu konu olan süreç başlar.

Elizabeth Jane Cochran kamuoyunun ve dünyanın bildiği haberci adıyla Nellie Bly, Blackwell Adası’nda geçirdiği birbirinden zorlu on günü anlattığı haber dizisini yayınladığında ülkede infiale yol açar. Akıl hastalıklarının teşhis ve tedavisinde uygulanan yöntemlerle alakalı yaşadığı tecrübeler, devletin, yerel yönetimlerin ve dahası bilim dünyasının bu konuda iyileştirmeler yapma zorunluluğunu doğurur. Bly’nin haberleştirdiği tecrübede, bir insanın akıl hastanesine kapatılmasının ne kadar kolay olduğu ancak girdikleri o ‘hapisane’den sağlıklı çıkmalarının imkânsıza yakın olduğu görülüyor. Yaptığı haber çığır açan niteliktedir.

Bly araştırmacı gazetecilik üslubunun kurucularından kabul edilir. Kendisinin yaptığı bir diğer çalışma da Jules Verne’nin eserinden esinlenerek yaptığı 72 günde dünya seyahatidir (Bu turu gerçekten 72 gün 6 saatte tamamladı.)

Bly’nin haberinden neredeyse bir yüzyıl sonrasında, bu sefer bir bilim insanı, aynı konuda farklı bir çalışmaya imza atar.

Psikolog David Rosenhan’ın daha sonrasında yayınladığı adıyla ‘Deliler Arasında Akıllı Olmak’ isimli makalesi de bir devrim niteliği taşır. Arasında kendisinin de olduğu 8 ‘normal’ denek, ‘deli’ taklidi yaparak akıl hastanesine yatar. Literatüre Rosenhan Deneyi olarak geçecek olan bu araştırmada, bu 8 sahte hasta sadece rol yaparak hem devlet hem de özel akıl sağlığı merkezine girmeyi başardılar. Bu kişilerin 7’sine şizofreni, birine ise manik depresyon tanısıyla haftalar boyunca ilaç ve değişik tedavi yöntemleri uygulandı. Aralarında neredeyse yüzyıl olmasına rağmen sonuç olarak neredeyse aynı noktaya işaret eden bu iki araştırma, bizi, günümüzde hâlâ teşhis ve tedavi yöntemlerinin tartışıldığı, iyileştirilmeye çalışıldığı psikiyatri biliminin çalışmalarına dair sorular soran Susannah Cahalan’ın ‘Deliler Arasında Akıllı Olmak’ - Akıl Hastalığı Nedir, Ne Değildir? kitabında karşılıyor.

Cahalanbs kişisel deneyimi ve hayatının dönüm noktası dediği hastalığının teşhis, tedavi ve iyileşme süreçlerinin sonucunda, yaşadığı olumsuz deneyimleri başka insanların yaşamaması adına kaleme aldığını belirttiği kitabında, bu iki araştırmanın izinden giderek yanlış teşhis ve tedavi neticesinde ilaçlarla ağır işlev kayıplarına neden olabilen tedavi yöntemlerine değiniyor.

Rosenhan Deneyi’nden kendi iyileşme süresi sonrasında haberdar olan Cahalan, bu araştırmayı yapan David Rosenhan’ın çalışma arkadaşları, çalışmaya dair dökümanlar ve deneye katılan bazı deneklerle görüşmeyi deneyerek, çalışmanın derinliklerine iniyor. Cahalan, Rosenhan’ın araştırma notları, hastaların günlükleri, deney sırasında yaşananlar, bilim dünyası ve bilim insanlarının verdiği tepkiler karşısında yaşadıkları zorluklar hakkında notlar aktarırken, yüzyıl boyunca uygulanan ‘deli’ oldukları düşünülen insanların tedavi yöntemlerinin ne kadar yanlış olduğunu da gösteriyor. Konulan teşhisler nihayetinde, toplumdan soyutlanarak yüksek duvarlar arasına kapatılan, ağır ve yüksek dozda uyuşturucu mahiyetindeki ilaçlara maruz bırakılan bu insanların çoğu ağır ruhsal ve bedensel zarara uğruyorlar. Çoğunlukla kendisinin ve etrafındaki insanların gözlem ve anlattıkları üzerinden teşhis koymanın risklerini, başta kendi yaşamında başına gelenlerle anlatıyor Cahalan.

Rosenhan Deneyi sonrası ortaya konulan yeni teşhis yöntemleri ve bu yöntemlerin uygulanması, modern bilimin ve teknolojinin ilerlemesiyle farklılaşan uygulamalarla, karşılaşılan hatalı teşhis sorunlarının azalmaya başladığını söyleyen Cahalan, yine de kendi gibi fizyolojik bir rahatsızlığın sebep olduğu benzer semptomlar nedeniyle, ağır ilaç tedavisi nedeniyle maruz kaldığı düşünülen hasta sayısının azımsanmayacak seviyede olduğunu belirtiyor.
Cahalan’ın yaşadıkları ve kitabında anlattıkları, bize iki yüzyıllık bir geçmişte psikiyatri biliminin geldiği noktayı sansasyonel olay, deney ve anekdotlarla gösteriyor.

Konunun ilgilileri haricinde herkesin ilgisini çekecek ve merakla okunacak bir kitap.