Türkçe’ye Ahmet Cemal’in çevirdiği Heinrich Böll kitabı “Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru”, 12. baskısını yaptı. Bizler için heyecan verici bir olay. Her şeyden önce sevgili arkadaşım, YKY’de uzun yıllar birlikte çalıştığım, en son Talat Sait Halman Çeviri Yarışması jürisinde birlikte olduğum, fevkalade titiz çevirmen, iyi yazar, düşün adamı Ahmet Cemal’in imzasını taşıdığı için...

Ama tek neden bu değil, elbette. Heinrich Böll, İkinci Dünya Savaşı sonrasının, aslında geçen yüzyılın en önemli, en tanınmış yazarlarından biriydi. Birinci Dünya Savaşı’nda doğmuş, İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, savaş yıllarını ve savaş sonrasını yazmıştı. Aralarında “Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru / Die verlorene Ehre der Katharina Blum oder Wie Gewalt enstehen und wohin sie führen kann”ın da bulunduğu unutulmaz kitaplar yazdı, bazıları (gene “Blum” gibi) beyazperdeye uyarlandı. Kendisini çok severdik, halen de severiz. Hakkıyla aldığına inandığımız Nobel ödülünden iki yıl sonra yazdığı “Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru”, bugüne kadar sadece Almanya’da dört milyon sattı.

Üçüncü neden ise, yukarıda bahsi geçen filmin kendisi. 1960’lar sonu ve 70’ler başı Yeni Alman Sineması’nın önde gelen isimlerinden Volker Schlöndorff ile yönetmen/oyuncu eşi Margarethe van Trotta’nın birlikte senaryosunu yazıp yönettikleri film de hafızalarımıza nakşolmuştur. Ben buna hep daha çok Von Trotta’nın filmi gözüyle baktım. Böyle düşünen başkaları da olsa gerek. Çünkü, hayatı orta malı haline getirilen, Zeitung gazetesinin mahremiyetine ürkütücü bir şekilde tecavüz ettiği Blum’un halini bir kadının, özellikle de Margaretha von Trotta gibi cesur ve mücadeleci bir kadının daha iyi anlayacağını, benimseyeceğini düşünüyorum.

Çevresi tarafından “rahibe gibi” diye tanımlanan Blum’un bir partide tanıştığı Ludwig’in ‘anarşist’ olduğu iddiasıyla polisçe arandığını bilmeden ona âşık olması, gece evine çağırması ve polisten kaçmasını sağlaması, hayatını altüst eder. Daha sonra öldürdüğü Werner Tötges ile adamın çalıştığı Zeitung gazetesi onun peşine düşerler. Ahmet Cemal’in kitabın Sunuş’unda dediği gibi, “Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru”, basın medyasının kirlenmesini doğrudan konu ve hedef alan bir romandır.” Cemal, “Ünlü Baader-Meinhof olayı nedeniyle yürütülen yaygın soruşturmalar sırasında bireysel özgürlükler kimi zaman tamamıyla hiçe sayılıyor, gelişigüzel çamur atmalar suçsuz insanların yaşamlarını, tartışmasız aklanma kararlarından sonra bile karartmayı sürdürüyordu” diyor.

Kitaptan etkilenmiştik, kendimizce paraleller de kurmuşuzdur, ama o yıllarda ülkemiz medyasında benzer oranda bir kirlenme yoktu. Ahmet Cemal’e göre, “yüzde biri bile yoktu”. Bugün ise okurlar, magazin haberleri, yazıları ve TV programlarının durumu göz önüne alınınca, Böll’ün neden söz ettiğini çok daha iyi anlayacak, mutlaka daha fazla tepki gösterecektir. Katharina Blum, başka birçok masum gibi, gerçeklerle değil sansasyonel haberler yazmakla ilgilenen bir gazetecinin kurbanı oldu, “kötü bir kadın” olarak sunuldu. Pek çok isimsiz tehdit aldı.

Suçsuzlara yönelik nefret, Heinrich Böll’ü de hedef edindi. Hakaretlerin hedefi oldu. Teröristlere sempati duymakla suçlandı, hatta Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’le bile mukayese edildi. Öldükten sonra hakkında yazılan bir yazıda, “İyi bir adam oluşu edebi itibarına zarar verdi” deniyordu.

Aslında Böll sadece sosyal sorunlarla ilgilenen ve bunlar hakkında yorumda bulunan bir edebiyatçıydı. Savaştan sonra ülkesi üzerinde inkâr edilmez bir etkisi vardı, Günther Grass ve Martin Walser’le birlikte, savaş konusunda Almanya’yı saran sessizliğe cephe aldılar. Hatta Böll, Bild’in benzer saldırılarının da hedefi oldu.

“Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru”, Ahmet Cemal’in özenli çevirisiyle yeniden karşımızda. Belki sizin için yazarın Can Yayınları’ndan çıkan 15’e yakın kitabının da yolunu açar, kim bilir?