Bodrum’u en çok da Gümüşlük diye bir cennete sahip olduğu için sevdim. Pahalı olarak algılanan bu yerde hep bütçeme uygun bir şeyler buldum. Yeter ki aramasını, keyif almasını bilsin insan. Kim ne derse desin, kulaklarınızı tıkayın, Bodrum’u kendi algılarınızla gezin!

Bodrum kendini Gümüşlük ile sevdirdi

Keyifli bir tatil için birçok şeyin bir araya gelmesine gerek yok. Yanında iyi arkadaşların varsa, bütçeleri sarsmadan özenli mekânlar keşfedebiliyorsan ve gittiğin yere bir daha gelmek istiyorsan, keyifli tatilin kapısı açılmış demektir.

Aslında gitmeye pek de can atmadığımız bir yerdi Bodrum. Ama Bodrum’daki arkadaşlarımız “hadi gelsenize” deyince, gece yarısında ucuz bilet ayarladık. Sonra da Kadıköy’ün en nefis sokağı olan Ali Suavi Sokağı’nın renkli siması Rezzan Ablamızın Bodrum Dereköy’deki evinin anahtarlarını kendisinden aldık. Keyifli bir tatil için sıkı arkadaşlar, bütçelere zarar vermeyen konaklama imkânı ve minimum ulaşım harcamalarıyla beş gün sürecek Bodrum keşfimizi başlatmış olduk!
Bodrum’a bundan seneler önce dört günlüğüne gitmiştim. Sadece Akyarlar’da denize girip, bir defa da Bodrum merkezine gidip, İstanbul’a dönmüştüm. Bu sefer kendi Bodrumumu yaratmaya fena halde niyetliydim. Bu yazıda Bodrum’daki ilk iki günümüzün notlarını bulacaksınız.

İlk durak Bitez
Gece yarısı Dereköy’de yerleştiğimiz köy evimizde, sabaha karşı tavukların ve horozların sesiyle uyandık. Bahçede ettiğimiz kahvaltının ardından günün ilk durağı olarak seçtiğimiz Bitez’e doğru yola koyulduk. Bitez’de denize sırtınızı dayayıp da kumsala doğru döndüğünüzde sizi yaklaşık 350 yıllık mazisiyle tebessüm eden Yalı Camisi selamlıyor. Kumsaldaki rengârenk şezlongların hemen ardında yer alan bu özel ve yalın cami, Bitez’i bizce çok özel kılıyor.

Bitez’in denizi Bodrum’da denize girdiğimiz yerler arasında en iyiler arasında. Kumsaldaki işletmelerin şezlongları yer yer rahatsız edecek derecede sıkışık olsa da, yine de olumlu düşüncelerle ayrıldık Bitez’den. Söylemeden edemeyeceğim, en öndeki şezlongların bir ayağının denize uzanıyor olması apayrı bir güzellikti!
Günün akşamüstü denizi için Ortakent – Yahşi’ye gittik. Zar zor şezlonglarda yer bulduk ve hemen denizle buluştuk. Kızgın kumlardan serin sulara atlayacak bir durumumuz yoktu burada, zira burada denize iskeleden girdik. Deniz Bodrum standartlarında, işletme güzel, şezlonglar ücretsiz, fiyatlar makuldü.
Bodrum’daki ilk gecemizi Gümüşlük’te rakıyla taçlandırmamız gerektiğini düşündük. Tıpkı son gece yapacağımız gibi…

Gümüşlük’te leziz bir sofra
Bodrum’da buluştuğumuz arkadaşlarımız bir gece önce üç meze, bir kalamara ciddi bir rakam ödeyince önlemimizi almamız gerekiyordu. Malum Bodrum, iki lahmacuna üç haneli fişlerin kesildiği güzide bir tatil beldemizdi (!). Tabir yerindeyse ilk gece ‘öpülmek’ istemiyorduk.
Sosyal medyanın nimetleri, birkaç telefon görüşmesi ve yönlendirme derken kararımızı Gümüşlük’teki Karafaki’den yana kullandık. Yemeğimiz öncesinde Gümüşlük’te biraz yürüyüş yaptık. Zaten boydan boya kumsalıyla, kumsaldaki özenli işletmeleriyle fotoğraf karelerine güzel pozlar veriyor burası. Suyun dinginliği, kıyıya yakın yelkenlilerin silueti, kumsala adeta girmiş evlerin güzelliği ve o evlerde oturan insanların şansı üzerine uzun uzun konuştuk. Çenemiz yorulunca da tebessümle yavaş yavaş batmakta olan güneşin Gümüşlük’te bıraktığı izi seyre daldık.

bodrum-kendini-gumusluk-ile-sevdirdi-78505-1.

Ben Bodrum’a yine gidebilirim. Gidersem de çok muhtemeldir ki Gümüşlük için giderim.

Karafaki’den Şuayip bey bizi çok sıcak karşıladı. İlgisinin yanına samimiyetini de katarak gerekli fiyat indirimlerini de yaptı. Gümüşlük’te birçok mekânda göremeyeceğimiz alakayla masamızı bir güzel donattılar. Deniz börülcesi ve tekmilli fava mezeler arasında en beğendiklerimdi. Sıcak olarak aldığımız kalamar o denli güzeldi ki, fazla bekletmeden ikincisini söyledik. Bodrum’da ilk gecemizdi, bu gece leziz şeyler hazırlayan bir mekânda, arı gibi çalışan bir ekibin hazırladığı masadaydık. Ahtapot ızgara ve karides tava gecenin devamında son nokta için önümüzdeydiler. Kalamarın lezzet tahtını yıkamasalar da damaklardaki özel yeri aldılar elbette. Büyük bir rakımız vardı sofrada, fazla dayanmayan!

Keyif kahveleri sonrasında hesabı istediğimizde İstanbul’da aynı düzeydeki bir balık restoranında gelecek hesabın yarısına, biz Gümüşlük Karafaki’de karnımızı doyurmuştuk. Bizimle sanki kırk yıllık ahbapmış gibi gece boyu ilgilenen Şuayip Bey’in elini sımsıkı sıkıp, teşekkürlerimizi ettikten sonra gece yarısı evimize döndük.

bodrum-kendini-gumusluk-ile-sevdirdi-78506-1.Hadi, Yalıkavak’ta halk plajına!
Yeni gün kahvaltımızı bahçemizde yaptık. “Yalıkavak’ta denize girecek çok yer var ama pek de güzel yer yok” diyenlere aldırış etmeden kendi Bodrumu’muzu aramaya yeltenmeye devam ettik. Biraz yol alıp, tepeler aştık ve sonrasında Yalıkavak’ın halk plajına ulaştık. Tıklım tıklım dolu olsa da denize girmeden yapamazdık. Zeytin ağaçları arasındaki bu plajda, sıcaktan bunalan bünyelerimizi denizle tanıştırdık. Yanımıza ne şemsiye, ne şezlong, ne de kamp sandalyesi almıştık. Olsun, pek de mutluyduk burada!

Akşam için tercihimiz yine Gümüşlük’tü. Kumsalın hemen kıyısında, sizi sizden alabilecek ambiyansta bir mekân Jazz Cafe. Bir önceki akşama göre bu sefer şarapla geceyi sonlandırmaya niyetliydik ve buraya kurulduk. Caz konseri güzeldi güzel olmasına ama benim orada tiyatrocu Civan Canova ile tanışmam güzellerin en güzeliydi. Yanına yanaştım, doğruldu. “Affedersiniz” dedim, “lütfen buyurun” dedi. “Yok, hayır oturmayacağım, sadece birkaç şey söylemek istiyorum” dedim. “Hayatımda üç defa izlediğim tek bir tiyatro oyunu var, o da Kaktüs Çiçeği” dedim. Başını önüne eğerek, mütevazı haliyle sadece yere baktı. “Bir de beni etkileyen on tiyatro oyunu say deseler içinde ‘Ful Yaprakları’ mutlaka olurdu” dedim. Elini uzattı, uzunca elimi sıktı, masadakiler huyunu biliyor olacak ki hafiften tebessüm ediyorlardı. Gördüm, görünce söylemeden edemezdim, tanışmadan o mekândan ayrılamazdım. Kaktüs Çiçeği’ne can veren doktorun ta kendisiydi Civan Canova ve Ful Yaprakları’nın da yazarıydı.

Masamıza döndüm, denizden esen melteme Merlotumuz eşlik ediyordu. Caz geceye karışıyor, dalgalar kıyıya vuruyor, benim için Bodrum yavaş yavaş daha da keyifli hale geliyordu. Gece uzuyor, bir şişe daha kırmızı gökyüzüne renk ortaklığı yapıyordu. Ortalık çok aydınlık olmasa yıldızlar masamıza kadar ineceklerdi besbelli. Gün, geceye dönüyor, canlı müzik bitiyor, hava biraz serinlese de muhabbet bitmiyordu!

***

Güneşin aheste aheste battığı yer

Gümüşlük... Sokakları mor renkli begonvillerle dolu, özenli işletmelerin yer aldığı, güneşin aheste aheste denizin üzerine çöreklendiği, kumsala kadar uzanan pansiyonlarda kalmak için insanın can attığı bir yer işte. Ha, bir de bazı noktalarda su o kadar sığ ki, denizin içinde yürüdüğünüzde su bileklerinize gelir, sanki denizin üzerinde yürüyormuşsunuz hissi doğar içinizde adımlarınızı atarken...