Önceki yazımda Boğaziçi direnişine iktidarın verdiği tepkilerin basit mantık yürütmeleriyle bile nasıl kolaylıkla çürütülebileceğine değinmeye çalışmıştım. O yazıda “ne yapmalı?” kısmının boşlukta kaldığı açık. Kuşkusuz bu devasa soruyu tamamıyla karşılayacak bir yanıtı formüle edecek durumda değilim. Boğaziçi direnişi çerçevesinde “ne yapmalı?” sorusuna bir yanıt arayışına katkı olabilir ancak yazdıklarım.

Daha önce gazetemizde Bülent Usta kısaca “folk siyaseti” kavramına değinmişti. Özellikle küreselleşme karşıtı hareketlerle ilgili olarak “folk siyaseti” olarak özetlenen, eylemin fetişleştirilmesi tutumunun, bir kısım muhalif kesimlerde/partilerde yegâne siyasi pratik haline dönüştüğünü görüyoruz. Bu tutumun da demokratikleşme, eşitlik ve özgürlük mücadelesine orta vadede büyük bir fayda sağlamayacağını daha önce ülkemizde de deneyimlemiştik.

Baro Başkanlarının, savunma mesleği ve hukuk devleti için çok önemli kazanımlara dönüştürülebilecek tarihi direnişi buna en iyi örnektir. Örgütlü yapıların ve siyasi partilerin, eylemcilerin istemediğini söyleyerek, “siyasallaştırmayalım” diyerek aldıkları tutum bir yandan direnenleri çıplak şiddet karşısında yalnızlaştırıyor, diğer yandan itiraz eden her kesimi kendi dar isteklerine hapsediyor. Günün sonunda eylem yorgunu, yenilmiş, özgürlüğünden olmuş, sabıka kayıtları ile yıldırılmış, ülkeden umudunu kesmiş gruplar kalıyor elde. Bireysel olarak destek veren siyasiler ise kişiliklerini ve kendi vicdanlarını korumakla birlikte, iktidar tarafından kolaylıkla şeytanlaştırılabiliyor. Örgütlü politik mücadelenin önemi yok sayılıyor.

Bu tutumlar nedeniyle Adalet Yürüyüşü ve Adalet Kurultayı hatta belli oranda Gezi süreci de kitlesellikleri ve önemleri ile uyumlu kazanımlara dönüştürülemedi maalesef.

Oysa iktidar her bir itiraz ve direnişten deneyim biriktirerek çıkıyor. Güvenlik, izleme/dinleme, sansür ve propaganda aygıtlarını daha da işlevsel hale getiriyor. Yargıyı bile buna göre dizayn ediyor.

Gelelim “ne yapılmalı?” sorusuna.

Öncelikle Boğaziçi direnişinin ülkenin tüm sorunları ile ilişkilendirilebilecek dinamikler içerdiğinin farkına varmak gerek. En önemlisi özerk ve demokratik üniversite mücadelesinin siyasi partiler tarafından da gündeme alınması gerek. Sadece Boğaziçi öğrencilerini ve akademisyenlerini değil, tüm akademiyi kapsamalı bu talep.

AKP/MHP sonrasının sorunlarından birisinin bürokrasinin aldığı yeni zihniyet olacağı görülmeli. Bürokratların bulundukları pozisyonları hizmet makamı olarak değil; iktidarın kendilerine bahşettiği bir ayrıcalık, hatta o koltuğun kendileri için var olduğunu düşündürten bir zihniyet bu. Cepheden eleştirilmeli, tutum alınmalı. Bu anlamda tutarlı olunmalı. Devr-i sabık yaratmayacağız, yaklaşımıyla doğru bir gelecek inşa edilemez. Bir yandan haklı olarak “militan” söylemi ile eleştiri getirip diğer yandan Kadir Topbaş güzellemeleri ile yapılamaz bu eleştiri. Görevdeki dürüst ve liyakatli bürokrasiye yılgınlık verir bu yaklaşım.

İktidarın propaganda aygıtının artık sadece sosyal medyada değil, tüm mecralarda yankı odasına hapSOLduğunun fark edilmesi gerek. Bu anlamda, provokasyon, inançlara saldırı, terörist gibi kavramlara da cepheden karşı çıkmak gerek. Nitekim Gara katliamı sonrası çekingen olsa bile eleştirel tutum iktidarın ayarlarını bozmuştur.

İktidarın öteden beri sıkıştığında heybesinden çıkardığı LGBTİ+ düşmanlığına yüksek sesle karşı çıkılmalı. Genç kuşaklardaki tutum değişikliği iyi okunmalı.

Bilimi, birlikte barış içinde yaşamı ortadan kaldıran, beyin göçünü hızlandıran umutsuzluğa ateş taşıyan elitizm eleştirilerine pabuç bırakmamak gerek. Başta Boğaziçi direnişi olmak üzere her bir itirazın “halkın gerçek gündemi” bu değil denilerek, demokrasi özgürlük eşitlik mücadelesinin parçalanmasına izin vermemek gerek.

Kuşkusuz Boğaziçi direnişi benzeri direnişler saymaya çalıştığımdan çok daha fazla olanaklar sağlıyor ülkemize. Ancak kitleselleşmeyen ve siyasallaşmayan hiçbir talebin de kazanıma dönüşmediğini fark etmemiz gerek. Öncelikle iktidara talip olanlar, bu taleplerle iktidar perspektiflerini örtüştürmek zorunda. İhtiyaçları ise her zaman dediğim gibi biraz daha cesaret.