Siyasi iktidarın güncel siyasi sorunlara ve genel olarak dahil olduğu tartışmalara dair argümanları artık basit mantık kuralları seviyesinde bile kolaylıkla çürütülebilecek noktaya gerilemiş durumda. Arsızlıkla çaresiz bir çırpınma arasında gidip gelen bu savunmalar, iktidar adına konuşan yazan kesimlerde de görünüyor. İşte çiftçinin cebindeki telefondan zenginlik göstergesi çıkarmaya çalışılması, işte market alışverişlerine dair öneriler, işte Anayasa tartışmaları, işte kitlesel suç duyuruları, işte trajikomik tv programları… İktidardaki kan kaybına rağmen bu savunma argümanlarının halen kendi tabanında ve maalesef bazı muhalif kesimlerde bile yankı bulabildiğini görüyoruz. Boğaziçi öğrencilerinin tepkilerine dönük saldırıları bu basit mantık yürütmeleriyle değerlendirmek daha faydalı olabilir:

ATAMALAR HEP BU YÖNTEMLE YAPILIYOR

Anayasa’nın ve yasaların cumhurbaşkanına/idareye verdiği atama hakkı nedeniyle yapılan işlemler, eleştirilemez karşı çıkılamaz değildir. Bu savunmayı yapanlarının geçmişlerinde bu yönlü çok itirazlar vardır. Kaldı ki öğrencilerin ve itiraz edenlerin de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakları ile ifade özgürlükleri anayasal haklarıdır. Üstelik tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış temel haklardandır. Bugüne kadar yapılan atamaların aynı yöntemle yapılması yapılan işlemi eleştirilmez kılmaz. 12 Eylül hukuku ile getirilmiş, OHAL kararnamesi ile katmerlenmiş bir durum söz konusu.

BOĞAZİÇİ ÖĞRENCİSİ OLMAYANLAR KATILIYOR

Bu durum olsa olsa övünülecek bir şey olabilir. Bu ülkede yaşayan herkesin hele hele gençlerin bir başkasının sorununa ilgi gösterip protesto gösterilerinde bulunmalarını, değil suç olarak göstermek kınayamazsınız bile. Aynı bakış açısıyla bırakın ülkedeki sorunları haklı olarak Filistin için, Azerbaycan için, Uygurlar için yapılan gösterileri ne yapacaksınız? Kayyum rektör lehine polis korumasında yapılan gösterilere katılan kişilerin kaçı Boğaziçi öğrencisiydi acaba?

“BAŞINI AŞAĞI EĞ" DEĞİL "AŞAĞIDAN" DENİLDİ

Ne fark eder? Velev ki aşağıdan denilmiş olsun; polisin böyle bir zorlama yapmaya ne hakkı var. Öğrencilerin nereden, nasıl ve kaç kişi olarak yürüyeceklerine o tonda ve zorla müdahale edilmesinin hukuki hiçbir gerekçesi olamaz. Gençliğin başının dik olması geleceğimizin güvende olması anlamına gelir.

Eylemlere LGBTİ+’lar da katılıyor.

İyi ki katılıyorlar. LGBTİ+’lar bu ülkenin eşit yurttaşlarıdır ve ayrımcılığa maruz bırakılamazlar. Varlardı, varlar, var olacaklar. Cinsel yönelimlerin sapıklık, hele hele hastalık ve sanki propaganda ile yayılan bir tercihmiş gibi ele alınması ilkellik ötesi nefret söylemidir.

KAYYUM REKTÖR LİYAKATLİ

Doktora tezi ve yüksek lisans tezi ile ilgili olarak intihal iddialarına doyurucu bir yanıt verememiş bir akademisyen söz konusu. “Altı ayda nükleer silah üretmekten” bahseden, sınır ötesi operasyonları “yeni silahların denenmesi için bir fırsat” olarak gören, “Bir ufak çatışmada bizim bir roketimiz gitse bir gemiye vursa, herkes de görse” diyen bir kişinin hangi kriterlerle liyakatli kabul edildiği açıklanmaya mecburdur.

YASAKLAMALAR PANDEMİ NEDENİYLE

En komik gerekçe bu sanırım. Tıklım tıklım il kongreleri ve siyasi toplantı yapanlar bu gerekçeye de sığınıyor. Kayyum rektör lehine yapılan gösterilere uğramayan pandemi, protestolara musallat oluyor!

KUTSALA SALDIRILMIŞTIR

Söz konusu posteri hazırlayan kişinin posterin altına yazdığı yorumu okuyan hiçbir kimse bu anlamı vermemeliydi.

Beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama kriminalleştiremezsiniz de. Muhalefetin bu gerekçe ile gençlerin meşru talep ve protestolarını göz ardı edip olayı tam da iktidarın son sığınağı olan inanç alanına çekmesi kabul edilemez.