Boğaziçi Üniversitesi’ne bir kez bile yolu düşenler kendilerini şanslı sayabilirler. Türkiye’nin sadece müstesna bir akademik kurumu olduğu için değil, aynı zamanda özgün bir toplumsal mekan olduğu için de böyledir. Başta Bebek kampüsü olmak üzere, yerleşkelerine girdiğiniz an, hali-dili çok başka bir toplumsal atmosfer karşılar sizi. Öğrenciler, akademisyenler, kediler, mezunlar, misafirler kısaca mekanı kullanan herkesin, diğerinden zarar görme ihtimalinden uzak bir gündelik ortama tanıklık edersiniz.

Ben, Boğaziçi Üniversitesi’ne ilk kez 2005 yılında davet edildiğim bir seminer için gitmiştim. Sonra tez jürileri, konferanslar ve sempozyumlara gitme fırsatım oldu. Bunların bir kısmında konuşmacı ama çoğunlukla dinleyiciydim. Hepsinde, toplumsal hayatın detaylarına da değen akademik tartışmaların derinliği herkes gibi bana da çok şey katmıştır.

Boğaziçi’nin, Türkiye’nin dünyaya açılan akademik kapılarından biri olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Buna kurumun, Türkiye’nin içine açılan en güçlü akademik kapılarından biri olduğunu da eklemek gerekir. Nitekim orada okumak, çalışmak, etkinliklerine katılmak tam da bu nedenle pek çok kişinin arzusudur.

★ ★ ★

Benim gibi sosyal bilim alanından; bilhassa sosyolojiden gelenler, akademide toplumsal alana dair lisansüstü tez yaz(ama)manın, aslında üniversite olabilmenin en önemli kriterlerinden biri olduğunu bilirler. Zira öğrenciler gibi akademisyenlerin de her biri kendine özgü bir dünya görüşüne, geleneğe, yaşam tarzına vb. sahiptir. Böyle bir ortamda sınıfsal, kültürel, kimliksel parçalanma, ayrışma ya da dışlanmanın hemen tüm vehçeleri üzerine tez yazabilmek, gerçek bir akademik başarıdır. Boğaziçi, bu geleneğe ve birikime de sahip ender üniversitelerden birisidir. Sadece YÖK tez kataloğundan, burada tamamlanmış tezlerin listesine bakmak bile bu akademik başarıya dair bir fikir verebilir.

Bence üniversiteyi tanımlayan en önemli kriterlerden birisi de yönetim ve öğrenci ilişkisinin dünya görüşüne, yaşam tarzına vb. göre kurulmuş müdahaleci bir ilişki olmamasıdır. Boğaziçi Üniversitesi, çok sayıda öğrenci kulübü, tüm politik, kültürel eğilimlerin kendini özgürce ifade edebildiği bir ortam olarak kendi başına bir çoğulcu model gibidir. O yüzden şiddete dayalı öğrenci olaylarına konu olmamıştır. Oysa Türkiye’de şiddet içeren öğrenci olaylarından nasibini almamış üniversite yok gibidir. Bu istisna hal bile Boğaziçi Üniversitesinin farkını anlatır.

Şimdi hiç konuşulmuyor olsa da Boğaziçi Üniversitesinin, merkezi bazı siyasi kararlara karşı geliştirdiği yaratıcı pratikler de, bu kendine özgü sosyolojinin örnekleridir. Mesela 28 Şubat sürecinde merkezi yönetimin, muhafazakar öğrencileri akademi dışına atan tutumuna karşı, öğrencilerini koruyan nadir üniversitelerden biri olmuştur.

★ ★ ★

Boğaziçi Üniversitesi öğretim elemanları arasındaki ilişki ve dayanışma da dikkate değerdir. Mesela rektörlük seçimlerinde bazen ‘milliyetçi’ politik eğilimleriyle bilinen adaylar, neredeyse bütün üniversitenin oyunu alabilmişlerdir. Ayrıca en çok oy alan aday dışındakilerin, YÖK mülakatlarına katılmama kararı da üniversitenin aynı dayanışma pratiklerinden biridir. Böylece üniversite, demokratik olmayan usul ve uygulamaları bu yaratıcı pratikle aşabilmiştir.

Boğaziçi sosyolojisinin dışarıya yansıyan en somut görünümü belki de öğrencilerinin hali ve dilidir. Yaklaşık 1.5 aydır medyada sıklıkla gördüğümüz gibi öğrencilerin sükuneti, meramı anlatma biçimleri, kendilerine ve ülkeye dair idealleri, herkesi sağduyuya, uzlaşıya ve barışa davet etmeleri tarihe bir not gibidir. Önce memleketi yönetenlerin, sonra da bu öğrencilerin konuşmalarını arka arkaya dinleyince Boğaziçi sosyolojisinin farkını göreceksiniz.

Türkiye akademisinin; bütün renklerin, seslerin, kültürlerin, hallerin ve dillerin özgür olduğu bir akademik-toplumsal ortam için Boğaziçi sosyolojisini çoğaltma ihtiyacı var. Bilimsel başarının sırrı da buradadır aslında. Tersini yapmak, üniversiteyi geriye çekmek; dolayısıyla sıradanlaştırmak anlamına gelir ki bu, sadece Boğaziçi Üniversitesine değil, Türkiye’ye de yapılmış bir kötülük olur.