Suriyeli sığınmacı akınını durdurmak için “Yeni Türkiye’nin” gönlünü hoş etme gezisi, AB’nin emperyalist gücü Almanya’ya düşmüştü.
Beyaz-Hıristiyan hantal kıtanın “potansiyel suçlu, sosyal parazit, sefil yaratık” addettiği sığınmacılar AB’nin sınır güvenlik rejimi gereğince Fas, Libya, Moritanya, Cezayir’den sonra Türkiye’de açılan kamplarda “biriktirilecekti”.

Dolayısıyla küresel sistemin sayılı sermaye ihracatçısı, borçlandırdığı zayıf AB ülke neoliberalizasyon sorumlusu Almanya’nın Başbakanı, kendisine ve dünya kamuoyuna varaklı koltuk döşeme “büyük ve zengin ülke” gösteri yapılmasına razı gelirken gözlerinde ışıl ışıl 2 milyon Suriyeli’nin Türkiye’de istifleneceği TOKİ yapımı “toplama kampları” çakıyordu.

Ama asıl Almanya Başbakan’ı başkent Ankara’da bir hafta önce “seyahat özgürlüğü ve canlı bomba kariyeri önceden gasp edilemez” ISİD’li militanlar tarafından 102 vatandaşı katledilmiş ülkedeki “fiili rejime” Kasım seçimleri öncesinde AB kaynaklı desteği fazlasıyla göstermişti.
Ve Batılı neo-kolonyal güçlerle birlikte Akdeniz’deki gemi ve istihbarat birimleriyle Özgür Suriye Ordusu’nu yıllarca destekleyen, Körfez monarşilerini Suriye iç savaşını harlayacak silahlarla donatan Almanya ile cihatçı nesiller devşirme yetiştirme ve hukukunu kayırma yurdu Türkiye, elbirliğiyle yarattıkları “Suriye cehenneminden” kaçanlar için yaptıkları pazarlıkta 3 milyar avroda anlaşmışlardı.
Yani tarihteki gerçek yerlerini sahipleri de bilmişti.

Moral değerleri kapitalizmin reel birikim ihtiyacı söz konusu olunca çöp olan Avrupa medeniyetinin saf bünyesi karadan “ mülteci depo ülkesi” Türkiye, denizden ise BM, NATO ve Frontex destekli savaş gemileriyle sığınmacılardan korunacak ve temizlenecekti.
E artık hal böyle olunca Ankara bombalı saldırısı akabinde parçalanmış, can veren insanlara ve yardım edenlere gaz sıkan, anma yapanları “terörist” diye tutuklayan İslamcı “fiili durum”, tolere edilebilir...

Üst üste işlenen vahşi insanlık suçları, rutin yargısız infazlar, çocuk katli, muhalif kesimlere karşı seferber edilen zinde IŞİD hücreleri, ağır basın sansürü vs ötelenebilirdi.

Çünkü “Yeni Türkiye’nin gücünü gören paniğe kapılıyor, büyüyen Türkiye’yi dünya hazmedemiyor” hezeyanlarına boğulmuş, tanımsız İHA “uyarıp” düşürdüğünü açıklayan bu kişisel “fanteziland” ülkesi, kriz kapitalizminin şimdi Rusya’nın da fiili varlığıyla yerleştiği Ortadoğu merkezli yeni bölüşüm evresinde çok işlerine geliyordu.

Türk iş adamlarına tanınacak vize kolaylığı karşısında bölgede on yıllara yayılacak savaş tarihinden kaçan yurtsuz, mülksüz, masum sivilleri Avrupa’dan uzak tutulacaktı.

“Tek kişilik” mutlak bekasını sürdürmek için vatandaşlarına uyguladığı açık şiddet ve devlet terörünü “terörle mücadele” maskesiyle gizleyen “fiili halin”, AB’li militer hegemonlara “parasıyla” sığınmacı kampları kurması yeterliydi.
Gerçek zamanlı tarihle ilişkisini koparmış, patolojik sanrılarla mustarip, Suriye’de emperyal yayılım hayali; içeride ürettiği cihatçı bataklığının fişeklediği iç savaşa dönüşen Yeni Türkiye, Batılı kapitalistlerin arayıp da bulamadığı milyonlarca sığınmacıyı “filtre” etmek için en doğru adresti...