BOM BOM BOM!

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Sesler, kullanıldıkları yere göre sevinç yaşatabilir, eğlendirebilir ya da hüzünlendirir. Başlıkta yer alan ‘BOM’ sesi örneğin. Çocuklarla oynarken şaka amaçlı korkutmak için kullandığımız bir sestir. Ortama neşe verir. Peki, o ‘BOM’ ya bomba sesiyse. Savaşın ortasında kalmış bir kentte, bir ülkede yaşayanlar için aynı keyif söz konusu olamaz, değil mi?

Buket Çetin’in Altın Kitaplar tarafından yayınlanan ‘Robotum Zeytin’ adlı kitapta görüyoruz benzer bir örneği. Şöyle başlıyor kitap: “Kardeşim Ayşe ‘BOM bom bom’ diye etrafta bağırdı. Ben de o bağırdıkça ondan kaçtım. Kaçarken o, kahkahalarla peşimden koştu. Babam da ‘Hadi Ayşe, hadi yakala Uğur’u’ diye heyecanla bağırdı. Ayşe henüz iki yaşındaydı. En sevdiği oyun, ‘Bom bom bom’ oyunuydu. ‘Hadi oyun oynayalım’ desem bunu anlamazdı. ‘Hadi bom bom bom oynayalım’ desem bunu hemen anlardı. Sonra da birbirimize, ‘bom bom bom’ dedikten sonra, bunu kim söylediyse diğeri ondan kaçmaya başlardı. Bu oyunu ilk keşfettiğimizde gece uçaklar uçuyordu. Uçakların insanın kulaklarını delercesine çıkardığı sesleri olurdu. Gece uyurken bile bu seslerle uyanırdık. Sonra da bomba sesleri gelirdi. ‘Bom bom bom!’ Ardından siren sesleri…”

En çok çocuklar etkileniyor

Bugün hemen yanı başımızda bir savaş ortamı yaşanıyor. Ve bu durum ne yazık ki sadece savaş cephesinde olanları değil, sivilleri de etkiliyor. En çok da çocukları… En kısa şekilde özetlemek gerekirse çocuk üzerindeki etkisini; çocuğun zihninde ortaya çıkardığı ölüm düşüncesi büyük bir korkuya neden olabiliyor. Çocuğun kendini güvende hissetmesini ve başkalarına güven duymasını zorlaştırabiliyor. Uzun vadede ise daha büyük yıkımlara, psikolojik rahatsızlıklara neden olabiliyor.

Gerçek ile hayaller

Yazar, Robotum Zeytin’de bu konuya değinmiş hassasiyetle. Fakat aşırı dramatize etmemiş, ajitasyona girmemiş. Daha önce aynı konudaki benzer kitapları boğazım düğüm düğüm okusam da bu kitapta bu duyguyu yaşamadım. Kitapta zaman ve mekân kavramı belli olmasa da ister istemez yanı başımızdaki coğrafyanın çağrışımını yapıyor. Bunda yazarın bir etkisi olmasa da gerçekliğin getirdiği bir sonuç. “Uğur, maruz kaldığı bu şiddet ortamında Zeytin isimli bir robotla tanışır. Robotun isminin Zeytin olması da alkışlanacak bir tercih, savaş ortamında barış çağrışımı yapan bir isim olmasından dolayı. Zeytin zamanla Uğur’un en yakın dostu olur ve onun yaşamındaki her şeye tanıklık eder. Birlikte oyunlar oynar pek çok maceraya katılırlar. Önce bulundukları şehri, evlerini terk etmek zorunda kalırlar. Birlikte hayali bir dünyada, Minerva adlı bir tanrıçayla tanışırlar. Minerva’nın onlar için sürprizleri vardır. Yaşadığı travmanın da etkisiyle Uğur, bir süre sonra gerçekle hayallerini karıştırmaya başlar. Kitapta Uğur’un yaşadıkları Alaaddin Dinçer’in şu yazdıklarıyla birebir örtüşüyor:

Şiddet ortamı

“… Toplumsal şiddete ve ölümlere tanık olmak, ortaya çıkardığı kaygı, korku ve güven kaybı nedeniyle çocuğun gündelik yaşamdaki işlevselliğini bozabilir. Şiddet ortamı çocuğu duygusal, zihinsel, sosyal ve davranışsal düzeyde olumsuz etkileyerek ruh sağlığını tehdit etme potansiyeli taşır. İçinde bulunduğu yaş dönemine göre değişiklik gösterse de tanık olduğu olayların çocuğun ruh sağlığını etkilediğine işaret eden ipuçları vardır. Her ne kadar yaş dönemine göre farklılık gösterse de çoğu çocuk korku, kaygı, öfke, üzüntü gibi yoğun olumsuz duyguları söze dökmek yerine davranışlarına yansıtırlar. (…) Huysuzluk, çabuk öfkelenme, saldırgan davranışlar, içe kapanma, geceleri kâbuslar yaşama, hareketliliğin artması ya da tersine çok azalması gibi davranış değişiklikleri ortaya çıkabilir.” İşte karşınızda Uğur!

Bu türden kitaplar son dönemde daha fazla önem kazandı diye düşünüyorum. Özellikle ülkemize göç yoluyla gelen mülteci çocukların sayısının bu denli arttığı bir dönemde. Çocuklarımızın onları anlamaları adına doğru kaynaklar ve örnekler bu kitaplar. ‘Robotum Zeytin’ Nuran Balcı Özekçin tarafından resimlenmiş, savaş mağduru çocuklara adanmış.