“Borç yiğidin kamçısıdır” sözü popüler deyimlerimizden biridir. Türk Dil Kurumu sözün “borç, kişiyi daha çok çalışmaya zorlar” anlamına geldiğini belirtmektedir. Borcun, çalışmayı teşvik eden olumlu bir unsur olarak görüldüğü bir ülkede, kredi sisteminin kurumsallaşmasının sonuçlarını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Türkiye açısından bir borçlandırma mekanizması olarak kredi sisteminin kurumsallaşması 2000’li yılların başına denk geldi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verileri bu sürecin nasıl bir gelişme eğilimi gösterdiğini ortaya koyuyor. 2002 yılının Aralık ayında tüketici kredilerinin toplam tutarı yaklaşık 2 milyar TL düzeyindeydi. Bu tutar 2,5 yıl gibi kısa bir sürede 10 kat artışla, 2005 yılı Temmuz ayında 20 milyar TL’ye ulaştı. Bugün söz konusu tutar 340 milyar TL seviyesinde.

Yiğit borcu sevdi sevmesine de, bu borcun sürdürülebilirliği var mı onu bilemedi. ‘Nasıl olsa çalışır öderim’, ‘borcun faizi için çalışıyorum’a döndü.

Hane başına düşen ortalama tüketici kredisi borcu 348 TL’den 17 bin TL’ye yükseldi (ortalama 4 kişilik hane esas alınmıştır. Nüfus verileri TÜİK verisidir). Kredi kartları ile birlikte hane başına düşen güncel ortalama borç miktarı 21 bin TL’dir. Bu borcun yaklaşık bin TL’si takiptedir.

Sonuç itibariyle borç kamçıdan girdaba doğru toplumu hızla çekiyor. Harcanan çaba kırbaçtan daha fazla. Girdaptan çıkmak o kadar kolay değil.

Bu çerçevede geçen günlerde Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından ön bulguları paylaşılan ve benim de yürütücülüğünü yaptığım üye kimlik araştırmasındaki kimi verilere dikkat çekmek istiyorum.

Söz konusu araştırma metal sektöründeki işçilerin gelir ve yaşam koşulları açısından önemli veriler sunuyor. Her ne kadar araştırma Birleşik Metal-İş üyeleri arasında yapılmış olsa da, elde edilen verilerin işçi sınıfının yaşam koşulları hakkında bir nebze fikir verebileceğini söyleyebiliriz.

İşçiler borç batağında
Araştırma sonuçları açısından en çarpıcı veri, işçilerin yüzde 84’ünün borçlu olduğunu ifade etmesidir. İşçilerin yüzde 6’sının 100 bin TL üzerinde borcu bulunmaktadır. Bu borcun önemli bir kısmı konut kredisi borcudur. Borçlu işçilerin sadece yüzde 48’i borcun kendisini çok zorladığını söylerken, yüzde 7’si borcun kendisini zorlamadığını ifade etmektedir.

Yüzde 18’in konut kredisi borcu bulunmaktadır. 2008 yılında yine aynı kapsamda yapılan araştırmanın sonuçlarına göre konut kredisi borcu olanların oranı yüzde 6 seviyesindeydi.

2008 yılında yüzde 37 olan kredi kartı borçluluk oranı yüzde 42,5’e yükseldi. Kredi kartının asgari limitini ödeyenlerin oranı yüzde 12,6’dan, yüzde 16,5’e, borcunu ödeyemediği için kapalı kartı olanların oranı yüzde 0,9’dan yüzde 2,5’e, icra takibinde olanların oranı yüzde 0,2’den yüzde 1,9’a yükselmiş durumda.

Ortalama borç miktarı 30 bin TL’yi aşmış durumda.

Araştırmada işçilerin referandum sürecindeki eğilimleri de sorulmuştu. Genelde borçluluk düzeyi ile istikrar beklentisi arasında pozitif bir ilişkinin olduğu düşünülür. Verilere göre borç miktarı ile referandum yönelik tutum arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olduğu görülüyor. Borç miktarı yüksek olanlarda “hayır” eğilimi daha yüksek. Eğer bu veriler toplumsal bir gerçekliğe işaret ediyorsa, referandumda “evet” sonucunun çıkmasının istikrar getirmeyeceği konusunda bir eğilimin varlığından bahsedilebilir. Referandumda sonucu etkileyecek en önemli meselelerden biri de borçluluk ve istikrar algısı olacaktır.