Yirminci yüzyılın başları, İSVİÇRE...

Yirminci yüzyılın başları, İSVİÇRE.

Bir kadından yükselen çığlıklar. Zürih’in taş sokaklarını, köprü ve kemerlerini hızla geride bırakan at arabası. Kent dışına, Alplerin suskun yeşiline açılan yol. Bağırışların, çırpınışların, haykırışların nal seslerine karıştığı, yağmurlu bir sonbahar…     

Bembeyaz,küçük boş bir odada iki sandalye. Gün ışığından sızan yumuşak gri tonlar. Genç doktor Carl Jung, Rus Yahudisi Sabrina S. ile analizde. Jung, Sabrina’nın arkasında konumlanmış notlar alıyor, göz teması yasak. Sanrılardan, düşlerden beslenen ruhsal çöküntünün izleri, kadının iki büklüm titrek vücudunda. Sandalyeden düştü düşecek. Yüzü duvarların rengini almış. Mermerimsi soğuk çehresi, yunan heykeli gibi zarif. Göz çukurları mor halkalarla çevrili, iri siyah gözleri, kuyunun derinliklerinden bakıyor. Burnu, dudakları orantılı ve biçimli, neredeyse kusursuz.

Bilincin analizi; çöküntüde ve eşiğinde iki kişi… Baştan çıkarıcı, sarsıcı, bilinmeyen tehlikeli bir yöntemin (a Dangereus Method*) ilk uygulamaları.

VİYANA.

Profesör  Sigmund Freud büyüteciyle bilinçdışının dehlizlerinde. Halka halka dağılan düşünceleri Kıta Avrupa’sından okyanus ötesine geçerek, bilim dünyasını sarsmakta. Psikoloji, yüzyılların birikimini deşerek “Biliç”e dair bir açıklama peşinde. Çağ ayakta. Genç Jung ve yaşlı profesörün; makaleler, mektuplar, görüşmelerle kesişen yolları. Saatler süren sohbetler, analizler…

Yirmi birinci yüzyılın başları, ANTALYA.

Aralıksız sağanak yağış. Gök gürlemeleri, şimşekler, ardı ardına düşen yıldırımlar. Doğa coşmuş! Camlar, patlayacakmışçasına titriyor. Fırtına kenti teslim almış.

Uyanış, sorgulayış, farkına varış. Rus kadının ellerinde tuttuğu  Jung’un bilinçdışının anahtarı. Yıllar sonra dört arketip, ruhta kadın ve adam iki cinsi barındırma (burada özetlenemeyecek kadar uzun bir dil) …olarak, okuyacağımız cümlelerin filizlendiği günler.

Düşünce hızını ve metodun yollarını sindirmekte zorlanan doktor, zaman içinde asistan ve analist konumuna evirilen Sabine.

Psikanaliz dünyasında kopuşun başlangıcı. Düşüncede başlayan ayrılığın, Freud’un genç meslektaşı ile dostluğunu bitirişi, upuzun bir sessizlik.

Akdeniz’e uzanan dağların eteklerinde; üç kenarı ayna bir tarafı deniz, küçük bir küpün içinde oturmakta. Geriye doğru açılan bellek aynada yansıyor, ardından doğaya yağmur olup yağıyor… Yansıyan yüzü her yerde yüzü. Freud ve Jung’un cümleleri, yüksek kareler zihninde.

Koyu gri kentte gün doğarken aynalardan denize geçti. Rüzgâr kesilmiş, iki gündür yağmakta olan yağmur yağmamış gibi, gökyüzü açık. Güneş ışınları belirdi, tene değiyor.

Ve DENİZ. İçine girip dağıldığı, kutsandığı; O, bitimsiz ruhun gözleri gibi. Göz kamaştırıcı parlaklıkta. Bakıldığında, derin mavi, yeşile dalınan cezp edici tonlar. Akdeniz’e doğru yola çıkmadan birkaç saat önce karşılaşmışlardı. Bir kahvede çay içerken... Uzun bir sessizlikten sonra; aynı canlılık, kıpırtı, derinlik…

Filmler, öyküler arasında gün ışığını yakalamışken, küpten çıktı, denize doğru hevesli, sabırsızca yürüyor. Yüzyılın çığlığı kulaklarında.

NOT: Venedik’te prömiyeri gerçekleşen, David CRONENBERG’in son filmi Tehlikeli İlişkiler / A DANGEREUS METHOD; cesareti olanların inebileceği derinlikler…