Seni düşünmek güzel şey, / ümitli şey, / dünyanın en güzel sesinden / en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey… / Fakat artık ümit yetmiyor bana, / ben artık şarkı dinlemek değil, / şarkı söylemek istiyorum… Nâzım Hikmet hapisteyken Piraye’ye yazdığı mektuplarından başka, çokça şiirlerinden biri de: ‘Seni Düşünmek’… Ne kadar sade ve bir o […]

Seni düşünmek güzel şey, / ümitli şey, / dünyanın en güzel sesinden / en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey… / Fakat artık ümit yetmiyor bana, / ben artık şarkı dinlemek değil, / şarkı söylemek istiyorum…

Nâzım Hikmet hapisteyken Piraye’ye yazdığı mektuplarından başka, çokça şiirlerinden biri de: ‘Seni Düşünmek’…

Ne kadar sade ve bir o kadar da güçlü…

Yıl 1945.

Oysa şimdilerde düşler değilse de, onları gerçeğe dönüştürme fantezileri kurdurtan teknolojiler çok gelişti ve ne yazık ki artık yalnızca özlemler, duygular değil, bir şeyler yapmak istemek-eylemek fiili de başka türlü ifade alanı buldu.

Dubravka Ugrecic, ‘Cultura Karaoke’ (Karaoke Kültürü) adlı bir kitap yazmış, sanırım Türkçe çevirisi yapılmadı. Ama ‘Edebiyata Övgü’ adlı kitabında Zygmunt Bauman ve Ricardo Mazzeo bu kültüre değinmiş, oradan okuyup öğreniyorum. Karaoke Japoncada boş orkestra anlamına gelmekteymiş.

“İstersek bunu hepimiz yapabiliriz” türü demokratik bir fikirden ziyade ‘alabileceğimiz için hepimiz bunu istiyoruz” sözünü dedirten demokratik uygulama şeklinde anlaşılmış (…) -karaoke kelimesini Dubravka günümüz varoluşunun ‘meta-metaforu’ olarak (…) mevcut dünyamızı tanımlamak için seçmiş. Başka bir yerde olmak ve başka biri olmak!

“Fantezi ve hayallerimizin sönmez ateşine atılmış en büyük barut fıçısı […] aynı Mao Zedong’un yüzlerce çiçeğin topraktan filizlendiğini o toprak kâbusu gibi […] şimdi milyonlarca insanın başkaları tarafından yazılan şarkıların ‘kendi kişisel’ versiyonlarını söylemek için milyonlarca mikrofona uzandıkları dev bir karaoke içindeyiz. Şarkılar kimin? Bunun bir önemi yoktur: Amnezi (bellek yitimi) enformasyon devriminin yan ürünlerinden biri oldu sanki. Önemli olan şarkı söylemek.”

İletişim teknolojileriyle yayılan iktidar söylemlerinin her gün televizyonları işgal ederek önlerine uzatılan mikrofonu kapan dalkavukların yine her gün iktidarın hedef imgeleriyle konuşmaları bir çeşit karaoke değil mi? Başka bir yerde başka biri sanıyorlar kendilerini ve nihayetinde iktidar sözünün versiyonlarını söylüyorlar.

Fikri yok, bilgisi yok, derinlik hiç yok… Boş orkestra…

Elbette Ugrecic, ‘karaoke kültürü’ kavramını günümüz dünyasında bir varoluş metaforu olarak kullanıyor. Emeğin uzun soluklu yolculuğuna bulaşmadan, kişinin kolayca hazza ulaştığı bir varoluş.

“Haritası çıkarılmamış toprakların tehlikelerine ve bilinmeyenin yarattığı tehdide maruz kalmadan zanaatçılığın hazlarına ulaşmış olur. İnsanlara komik görünme riskine girmeden başka biri olmanın veya yolu kaybetme riski olmaksızın başka yerlerde olmanın hazları sunulur. Her ikisi de tutkuyla arzulanan fakat birbirlerine inatla zıt düşen bu iki değeri uzlaştırma hayali, nihayet gerçek olmuştur.”

Bir başka değişle teknoloji kullanarak düş kurma devrindeyiz.

Oysa Nâzım hep bir ağızdan türkü söylemenin coşkusunu da değerini de bilen bir şairdi.

Hep bir ağızdan türkü söyleyip / hep beraber sulardan çekmek ağı, / demiri oya gibi işleyip hep beraber, / hep beraber sürebilmek toprağı, / ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, (…) (Şeyh Bedrettin Destanı’ından)