Ya bir gazeteci büyüğümden duymuştum ya da ben uydurdum bilmiyorum: “İyi gazeteci yazacak bir şey olmadığında da yazandır” diyorum bazen. Aman öğrencilerim duymasın, doğru değil tabii. Yazacak bir şey bulamadım diye yazmayan arkadaşlar oluyor ya, benimkisi onlara dokundurma!

Bu memlekette yazacak şey mi olmaz…

İsterseniz, oturup 2020 Dünya Sefalet Endeksi üzerine bir yazı döşenin. İşsizlik, enflasyon, faiz oranı ve milli gelir gibi ekonomik göstergeler esas alınarak hesaplanan “sefalet endeksi”nde 156 ülke içinde 21’inci sırada yer aldığımızı söyleyin.

Bardağın dolu tarafına bakıp bizden beteri de var demek de mümkün; ama onu becerebilmek için bayağı “iyi yazar” olmak lazım! Kendinizi Avrupa liginde görüyorsanız ve Avrupa ülkeleri içinde ‘sefalet endeksi’nin en yüksek olduğu ülke de Türkiye ise bardakta bakılacak dolu bir yer de olmuyor.

Endekslerle başı belada bir ülkeyiz. 2021 Hukukun Üstünlüğü Endeksi, misal! Yayımlanmaz olası endekse göre de Türkiye, hukukun üstünlüğü konusunda 139 ülke arasında 117’nci sıradaymış. 2020 yılında 107’nci sıradayken bir yıl için 10 puan birden gerilemişiz.

Yolsuzlukla mücadele, şeffaflık, temel haklar, kişilerin can ve mal güvenliği, hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanması ve vatandaşların adalete erişebilirliği açısından bizden de beter 22 ülke var diyerek şükür yazısı yazacak kadar “iyi yazar”sanız, saraylara layıksınız!

Son haftalarda ben de dilime şu “AKP’yi şoke eden anketler”, seçim ve ittifaklar meselesini doladım. Yeni bir şey söyleyebildiğim de yok. Dönüp dolaşıp aynı şeyi yazıyorum: 6 partili muhalefet ittifakı sağa yaslanıyor, sadece gidene odaklanıp gelecek olanı boş verirsek büyük hayal kırıklıkları yaşayabiliriz, memlekette yeni bir düzen kurulacaksa daha geniş bakmak ve farklılıkları kucaklayan bir çoğulculukla yaklaşmak lazım, solsuz olmaz, solun da güçlü bir birliktelikle sürece müdahil olması gerekir…

Spinoza’nın Etika III Bölüm’de yazdığı önermelerdendi galiba; “Her şey varlığında sebat etmek için elinden gelen çabayı gösterir.”, “Dışsal bir çaba olmaksızın hiçbir şey tahrip edilemez.

Spinoza zamanında ne AKP vardı ne de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi. Ancak, ne aradığını bilmiyorsan ne bulduğunun da farkında olmazsın ya, ne aradığını bilince de her yerde onu buluyorsun. Sanki Spinoza; “Sizin iktidar da bir ‘şey’dir ve varlığında sebat etmek için elinden gelen çabayı gösterir, muhalefet olarak yeterli ve doğru çabayı göstermezseniz onun kendiliğinden gitmesini boşuna beklersiniz!” demiş.

Spinoza’nın bu konularla uzaktan yakından ilgisi yok tabii. İnsan yazacak bir şey bulamaz ve kendini tekrar etmekten de sıkılırsa, kimi bulsa ona sarılıyor.

Yazar, yazmak istediğini yazan insandır; öyle değilse, o kişi yazar değildir” cümlesi de Bulgakov’a aitti galiba. Bu ölçüyle bakınca, ben yazar değilim. Tamam, yazmak istemediğim hiçbir şeyi yazmıyorum ama yazdıklarım da yazmak istediklerim olmuyor hep. Neyse, Bulgakovyazar” derken gazeteciyi kastetmiyor zaten.

Taliban geldi ya geçen gün, Afganistan’ı düşünürken aklıma yine Spinoza düştü: “İnsanlar yaşam koşullarını niyetleri doğrultusunda diledikleri gibi düzenleyebilecek kudrete sahip olsalardı ya da talihleri yaver gitseydi hurafelerin pençesine düşmezlerdi.”

Sen plan yaparsın, Allah karar verir” diyen Afganların kaderciliğinde de bir bilgelik görürdüm. Onu, iradecilikle bir adım öteye taşıyıp, muktedirlere dönük bir uyarı gibi anlamak istemişimdir hep: Sen plan yaparsın, halk karar verir! Tamam, bu da ne şimdi dediğin izi duyar gibiyim. Başlıkta da söyledim işte, boş yazı!