Geçen günlerde Akkuyu Nükleer Enerji Santralı’nın temeli atıldı ve Türkiye yeni bir maceraya doğru adım attı. Pek çok kişi konuya ilişkin fikir beyan etti, yazdı, çizdi. Nükleer santrallar ile ilgili olumlu ya da olumsuz görüşler birbiri ardına kamuoyu ile paylaşılmaya çalışıldı. Mevcut yapının fıtratına uygun olarak olumlu görüşler kamuoyu nezdinde kendine daha çok yer buldu. Neredeyse tamamı yandaş kapsamına giren medyada Bakanlık reklamları hâlâ yer almakta.

TRT başta olmak üzere 23 Nisan dolayısıyla çocuklar konusunda mangalda kül bırakmayan yandaş medya, ekranlarına yansıttıkları nükleer santral spotlarında çocukları kullanmaktan imtina etmediler. Bununla da kalmadı koca koca bilim insanlarını (!) kullandılar. Bu tür spotlara gerek duyuluyorsa bilin ki konu hakkında kafalarda bolca soru işareti vardır ve bunun ortadan kaldırılması için çalışılmaktadır. Dünya ölçeğinde kafalar net değilken bir bilim insanının kendisini kullanmalarına izin vermesi de ayrı bir durumdur. Bu da gösteriyor ki herbokologluğun kapsamı giderek genişlemekte.
Öte yandan Akkuyu macerasını Sinop’un takip edeceği, bir başka gerçek olarak önümüzde duruyor. Yani nükleer santral meselesi epey bir süre daha gündemimizde yer alacak gibi gözüküyor.

Macera dedik… Kimileri macerayı sever. Köylünün dediği gibi “mala, davara zararı yoksa” biraz adrenalinin faydası olduğu bile söylenebilir. Ama kazın ayağı öyle değil işte; zarar çok büyük. Sadece bugün, bizim için değil, gelecek nesiller için de bu böyle. 23 Nisan’larda çocuklar ve gelecek nesiller için ahkâm kesenler “recm”i iyi bilirler, ilk taşı hak eden de şüphesiz onlardır.

Nükleer santrallar, salt atık sorunlarının dünya ölçeğinde çözülememiş olması ve kazaların sonuçlarının çok geniş bir alan ile gelecek nesilleri etkilemesinden dolayı temelden yanlış uygulamalardır. Yaygın söylemle, kullanmaya devam edenler ve terk edenler değil, yanlışa devam edenler ve yanlıştan dönenler vardır. Yine yaygın söylemin tersine nükleer santrallar sayesinde teknolojiye sahip olma söz konusu değildir. Öyle olsaydı uzaya ABD ve Rusya’dan önce Pakistan giderdi. Ya da nükleer teknolojiye sahip olan ABD yerinde sayarken, Küba kansere etkin ilaç geliştiren ülke olamazdı. Yine nükleer santral kullanmak her daim doğruyu yapmak anlamına da gelmiyor. Öyle olsaydı ABD, dünyanın iklim değişikliği felaketine sürüklenmesine karşı önlem almaya çalışan ülkeler arasında yer alır, Kyoto Protokolü’nü imzalardı.
Bir kere şu görülmeli ki; dünya enerji konusunda hızla kabuk değiştirmekte.

Birincisi, fosil yakıtlar hızla yerini yenilenebilir kaynaklara bırakıyor. İkincisi, dağıtık sistemlere geçiş var. Üçüncüsü, nesnelerin interneti, yapay zekâ vb. teknolojik gelişmeler enerjinin etkin kullanılmasını tetikleyip verimliliği artırıyor. Geleceğe ilişkin bir yol haritası çıkarılacaksa nükleere değil bu alanlara yönelmeli.

Türkiye için ek yanlışlar…
Nükleer santralların temelden yanlışına değindik, ancak Türkiye açısından daha vahim ek yanlışlar da söz konusu.
Rusya ile yapılan anlaşma tam bir felaket. Türkiye’de uygulanan ekonomik sistem ortada iken, bu anlaşma bu sistemin mantığına da ters. Birincisi, fiyat çok yüksek; kwh başına 12.35 cent. Üstelik bu fiyat Rusya’nın insafına kalmış, isterse bunu 15.33 cent’e de çıkartabilir. Anlaşma imzalandığında dolar 1.42 TL idi, bugün ise 4.04 TL. Anlaşma yapıldığında Rusya’ya taahhüt edilen fiyat 17.54 ile 21.77 kuruş arasında iken, bugün 49,9 ile 62 kuruş arasındadır. Santral devreye alındığında kim bilir ne olur?

Bu nasıl hesap, bu nasıl politika?
Türkiye, elektrik ihraç ettiği gibi ithalat da yapmakta. Yunanistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Çekya gibi ülkelerden elektrik satın aldık. Fiyatı ne biliyor musunuz? 25 kuruş/kwh. Diyelim ki elektriğe ihtiyacınız var. Mademki satın alacaksınız, bunca riski yüklenip nükleer santral kurup 62 kuruşa elektrik alacağınıza neden şu an yaptığınız gibi 25 kuruş/kwh fiyat ile elektrik almıyorsunuz? Amacınız ne? Bu ülkeyi batırmak mı? Vatandaşı günbegün artan vergilere mahkûm etmek mi? Sağlığa, eğitime ayıracağınız parayı neden Ruslara aktarıyorsunuz? Neden?

İkincisi; anlaşmada yer alan alım garantisi. 15 yıllık bir alım garantisi söz konusu. Buna göre santral bugün bile devreye alınsa ödeyeceğimiz bedel 15 yıl için yaklaşık 40 milyar dolardır (Santralın Ruslar için kuruluş maliyeti 20 milyar dolar). Bu para karşılığında Ruslar bize 4 bin 800 MW’ lık bir santral yapacak. Oysa bugün aynı para ile 45bin MW’lık güneş enerji santralı kurabiliriz. Sormazlar mı; neden aynı para ile 45 bin MW’lık santral kurabilecekken 4 bin800 MW’lık santral yaptırıyorsun? Bu para kimin cebinden çıkıyor? 24 Haziran’a giderken bunu halka nasıl anlatacaksın?

“Kandırıldık” mı diyeceksin?

Akkuyu macerası burada da bitmiyor. Nükleer santralda bir kaza olursa kazanın ülkeye ve komşu ülkelere olacak zararını kim tazmin edecek? Bu soruya yanıtınız ne, eyy nükleer santral reklamcıları? Akkuyu’yu kim/ hangi firma sigorta etti? Yoksa onu da mı bize ödeteceksiniz? Biz radyasyonu yiyecek olanlara…

Dağıtık sistemleri desteklemek yerine, kurduğunuz nükleer santralın ürettiği elektriği iletmek için ne kadar para harcayacaksınız, ne kadar orman katledeceksiniz? Bu da ayrı bir soru.

Şimdi eyy vatandaş, 24 Haziran’da sandığa giderken çocuğunun, ailenin geleceğini ipotek eden, yağma edenlerden bu soruların yanıtını almadan oy atacaksan;………..….

Ey okur, boşlukları siz doldurun lütfen…