Ülkeyi pençesine alan yoksulluk Bosna-Hersek’in gelişimini olumsuz etkiliyor. Kriz derinleşirken, uluslararası topluluk kendi rollerini gözden geçirmeli.

Bosna-Hersek için çözüm ne?

Carl BILDT

Bu sene Doğu Avrupa’da yaşanan tek kriz Rusya ve Ukrayna arasında değil. Bosna-Hersek’te de siyasetin temelleri sarsılıyor ve ekim ayında yapılacak seçimler büyük öneme sahip. Bosna’da işler uzun süredir çalkantılı. On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllar boyunca peşi sıra krizler yaşandı. Ülke Birinci Dünya Savaşı’na giden süreçte de belirleyici rol oynadı. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Yugoslavya’nın dağılmasıyla Bosnalı Müslümanlar, Sırplar ve Hırvatlar arasında kanlı bir savaş yaşandı.


1995 yılında yaşanan Dayton Anlaşması ateşkes sağladı. Savaşta (soykırım niteliğindeki Srebrenitsa Katliamı dahil) 100 bin kişi hayatını kaybetmiş ve milyonlarca insan evini terk etmek zorunda kalmıştı. Ateşkes sonrasında amaç enkazdan ‘işlevsel bir devlet’ inşa etmekti. Fakat ülkenin işleyen tek kurumları, birbiriyle çatışan üç tarafın ordularıydı ve bölgesel liderler için barış, savaşı farklı aygıtlarla sürdürmekten başka bir anlama gelmeyecekti. Anlaşma sonrasında milletçi güdülerle hareket etmeyen yeni liderlerin öne çıkması ümidi de sonuçsuz kaldı.

YOLSUZLUK ETKİSİ

Uluslararası yardımlar ülkenin dönüşmesine katkıda bulundu, savaşın izleri büyük oranda silindi. Fakat milliyetçilerin hükmünün sürmesi ile ülke siyaseti büyük oranda işlevsiz kalmayı sürdürdü. Bosna’nın Avrupa Birliği’ne girme ihtimali giderek silikleşti. Avrupa Konseyi’nin 2021’de yayımlanan senelik değerlendirmesinde “siyasi liderler kutuplaştırıcı söylemlerini sürdürüyor, fayda sağlamayan siyasi polemikler yaratılıyor” deniyor. AB’ye katılım müzakerelerinin başlaması için önkoşul kabul edilen 14 fasılda ise hiçbir ilerleme olmadığı kaydediliyor. Rapor aynı zamanda “Yaygın yolsuzluğun ve siyasi tekelleşmenin olumsuz etkileri salgın süresince görülmeye devam etti” diyor. Yargı mensupları ve siyasi liderler bu sorunlara herhangi bir yanıt üretebilmiş değil.

Dahası, her alana yaygın görülen yolsuzluğun ve verimsiz işleyen devasa kamu sektörünün bir sonucu da ülkenin milli gelirinin AB ortalamasının üçte biriyle sınırlı kalması oldu. Son birkaç yıl içinde ülke yaklaşık yarım milyon dış göç verdi, ülkenin kıymetli genç yetenekleri ülkeyi terk etti.

Savaş biteli 26 yıl oluyor ve Bosna şu an çok daha iyi durumda olmalıydı. Fakat maalesef yepyeni bir kriz gözlerimiz önünde şekilleniyor. Sırp Lider Milorad Dodik, milliyetçiliğin dozunu yükseltiyor ve ülkenin iki özerk bölgesinden biri olan Sırp Cumhuriyeti’nin merkezi yönetimden ‘daha bağımsız’ olması gerektiğini savunuyor. Bu tür söylemler farklı siyasi cenahlar tarafından da giderek daha çok dillendiriliyor. Son gelişmelerden sonra Bosna-Hersek’te görev yapan AB Yüksek Temsilcisi Christian Schmidt, uluslararası müdahale çağrısı yaptı.

BU REÇETE ÇARE DEĞİL

Fakat bu ‘reçete’ Bosna’nın çektiği sıkıntılara çare olamaz. Mevcut siyasi krizi besleyen etmenlerden biri de kısa süre önce yürürlüğe konan bir yasa oldu. Yasaya göre soykırım inkârcılığı suç sayılacak. Yasayı yürürlüğe koyan ise geçen yaz görev süresi dolan uluslararası yüksek temsilci olmuştu ve karar yayınlandığında görevini tamamlamasına günler kalmıştı. Bosnalı Sırplar da tepki vermekte gecikmemiş ve merkezi yönetimdeki koltuklarını bir bir terk etmişlerdi. Dodik de o günden bu yana sert ültimatomlar vermeyi sürdürdü.

Dodik ara ara Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna’dan tamamen ayrılmasını savunuyor ve bu sayede adını manşetlere taşıyor. Fakat bu söylemlere kulak asmaya pek gerek yok çünkü Sırbistan da, Rusya da Bosna’nın toprak bütünlüğünün korunması gerektiğinin altını çiziyor.

Yaşanan kriz bize önemli bir şey gösterdi, o da uluslararası topluluğun Bosna’daki rolüne dair büyük bir kafa karışıklığı olduğu. Bosna’da hamilik rejimi mi kuruldu? Uluslararası topluluk kendi iradesini istediği gibi dayatıp uygulamakla mı yetkili? Bosna-Hersek kendi problemlerini çözme yetisine sahip, egemen bir ülke mi?

Uluslararası yüksek temsilci koltuğu bir anlamda ‘çözüm kaynağı’ olmayı bıraktı ve ‘sorun kaynağı’ haline gelmeye başladı. Boşnak bölgesindeki varlığı sürekli uluslararası müdahale taleplerine sebep oluyor ve Bosnalı Sırplara ve Hırvatlara karşı çeşitli önlemler alınması talep ediliyor. Bu durum da Sırplar ve Hırvatlar arasında endişe kaynağı olmaktan başka bir işe yaramıyor. Neticede siyaset düğümleniyor ve güvensizlik hüküm sürüyor. Çünkü hiçbir taraf masaya oturup karşılıklı tavizler vererek ülkenin işleyişini sağlamaya istekli görünmüyor.

Yaşanan krizde belirleyici olan diğer bir etmen de bu sene yapılacak genel seçimler. 2020 yılında yapılan yerel seçimlerde muhalefet partileri önemli kazanımlar yaşadılar ve baskın milliyetçi oyunculara karşı güç kazandılar. Milliyetçiler ‘tabanı yitirme’ kaygısıyla yeni krizler çıkıyor ve tabanlarını konsolide etmeye çalışıyorlar.

SÜREÇ KOLAY DEĞİL

Genel seçimlerin planlanan şekilde gerçekleşmesi çok önemli. Sonrasında ise uluslararası topluluk Bosna’da üstlendiği rolü yeniden değerlendirmeli. Ülkede hamilik rejimi mi uygulamak istiyor, yoksa bir adım geriye çekilip ülkenin liderlerinin mevcut sorunları çözmelerine imkân tanıyacak mı? Kolay bir süreç olmayacak, fakat Bosna’nın kendi egemenlik haklarını uygulayan bağımsız bir ülke olmasını istiyorsak başka yolu yok.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate