BirGün gazetesinin belgeleyerek aktardığı Karaman skandalından kısa bir süre önce bir film izlemiş ve basın üzerindeki baskılara değinmek amacıyla köşemde sözünü etmiştim. İzlediğim Spotlight isimli film, Cumhuriyet ve BirGün Gazetelerinin Yayın Yönetmenleri başta olmak üzere başkaca birçok gazeteciye yönelik baskının yaşandığı günlerde umut veren bir özgürlük ortamından örnek veriyordu. Özgürlükten kastım gazetenin Spotlight isimli bölümündeki gazetecilerin, gazetenin yönetimi karşısında da bağımsız ve özgürce gazetecilik yapabilmesiydi.

The Boston Globe gazetesinin 2001 yılında göreve gelen Yayın Yönetmeni Marty Baron gazetenin yaptığı bir haberi önemser ve üzerine tavizsizce gidilmesini ister. Konu hassastır. Kiliselerde din görevlilerinin küçük kız ve erkek çocuklara cinsel tacizde bulunduğu öğrenilmiş ve haber yapılmıştır.

Tacizlerin süreklilik gösterdiği, saptanan 90 kadar tacizci rahibin suçlarının Başpiskoposluk tarafından örtbas edildiğini, suçlanan rahiplerin geçici görevlendirmeyle başka yerlere gönderilmesiyle yetinildiğini de belgelemişlerdi. Bu başarıyı sağlayan Spotlight ekibi Martin Baron, Walter Robinson ve Sacha Pfeiffer’den oluşuyordu.

Okurlarının çoğunluğunun katolik- muhafazakar olmasına ve kentin bazı güçlerinin engelleme çabasına karşın haber oluşturulur, yayınlanır. Bu cesur yayın The Boston Globe Gazetesi’ne 2003 yılı Pulitzer Halka Hizmet ödülünü getirir.

İşte film bu gerçek olayı anlattığı için hoşuma gitmiş ve basının gücü açısından umut vermişti. Yönetmen Tom Mc Carty’nin gerçekçi bir sinema diliyle çektiği filmde kendini kanıtlamış oyuncular, derli toplu oyunculuklarıyla görevlerini yerine getiriyorlardı. Yazımın yayınlanmasından bir hafta sonra filmin ABD süreli yayınlarının eleştirmenlerince (45 eleştirmenden 43'ü) “en iyi film” seçildiğini öğrendik. Kısa bir zaman sonra ise Spotlight, Akademi’de En iyi Film Oscar ödülünü alıyordu.

Filmin böylesine ilgi gördüğü günlerde, BirGün Gazetesi çarpıcı bir haber veriyordu manşetten: Karaman’da Ensar Vakfı’nda 45 çocuk cinsel tacize uğramıştı. Ailelerin şikayeti üzerine raporla belgelenen olayın yalnızca Karaman’la sınırlı olmadığı, suçlanan kişinin vakfın yönetimiyle yakın ilişki içinde biri olduğu ve benzeri birçok ürkütücü bilgi basının ilgisini çekmiş ve ülke gündeminin en önemli haberi olmuştu. Haberin sahibi Serbay Mansuroğlu ve Can Uğur bir diziyle daha geniş bilgiyi okuyucuya ulaştırıyorlardı.

Yoksulluğun giderek zorladığı koşullarda, üç yetmez beş çocuk yapmaya kışkırtılan ailelerin doyuramadıkları çocuklarını kuran kursları, vakıflar, abi evleri gibi yerlere teslim ettikleri bilinirken, bu denetlenmeyen tersine çok desteklenen yerlerde çocukların yaşadıkları olumsuzluklar da pekala bilinirken bunu habere dönüştürmek ve manşetten yayınlamak da BirGün’e yakışırdı. Öyle de oldu.

Ama Boston’da yaşanan aşağılık tacizleri öğrenmemizi sağlayan film gibi, bu gerçeği izleyicisiyle yüzleştirecek sanatsal ürünlere gereksinimimiz olduğu da gerçek. O zaman sevgili Serbay’la Can’ın o güzelim emeği, çabası daha da değerlenecek, daha çok çocuğumuzun imdadına yetişecek.