Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri’nden Türkiye’de Cumartesi Anneleri’ne, Şili’de AGRUPACION’dan, Kobane’de ‘Şehîd Jîn’e tüm dünyada kayıplarının peşini bırakmayan, direnen annelerden öğrendiğimiz şey şudur; Tek bir mücadele kaybedilir; o da terk edilen mücadeledir…

Arjantin’de 13 Nisan 1977’den beri Buenos Aires’in merkezindeki meydanın adıyla anılan Plaza Del Mayo Anneleri, Türkiye’de 27 Mayıs 1995’ten bu yana her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri ve Şili’de 1974 sonlarına doğru kadınların kurduğu birlik AGRUPACION (Kayıp ve gözaltında tutulanların yakınları)... Özellikle darbe dönemi ve sonrasındaki sahte demokrasilerde ya da militer rejimlerin elinde kaybedilen, öldürülen, işkenceden geçirilen çocuklarının hem hesabını, hem de akıbetini sormak için bir araya gelen anneler... Cumartesi Anneleri 500. eylemlerini yaptılar bile...

Bu arada bir de ulusal basının sayfalarında yer almayan, fakat tarihte iz bırakacak ‘Anneler Taburu’ var. Geçen temmuzda Kobane’de kurulan ‘Şehîd Jîn’ taburu... Bölgenin güvenliği ve IŞİD çetelerinin saldırılarına karşı, YPG ve YPJ’ye bağlı ‘Şehîd Jîn’ adındaki tabur gerekli görüldüğünde savaş cephesinde konumlandırılacağı söyleniyor... Kobane’de evlatlardan annelere mektuplar gönderilmeye başlamış bile, işte biri;

“Anne, özlüyorum seni.

Ben iyiyim anne. Dün 19. doğumgünümü kutladık. Arkadaşım Azad annelerle ilgili güzel bir şarkı söyledi. Seni düşündüm, ağladım. Azad’ın sesi çok güzel. Ben şarkı söylerken de o ağladı. O da annesini özledi, bir yıldır görmüyormuş.

Dün yaralı bir arkadaşa yardım ettik. İki kurşunla yaralanmış. Göğsündeki kurşunu gösterirken ikinci yarasının farkında değildi. Yan tarafı da kanıyordu. Yarasını bandajladık ve ona benim kanımdan verdik.

Kobane’nin doğusundayız anne. Onlarla aramızda sadece birkaç mil var. Siyah bayraklarını görüyoruz, radyolarını dinliyoruz. Bazen yabancı diller konuştuklarında ne dediklerini anlamıyoruz ama korktukları belli oluyor. Bizim grupta dokuz savaşçı var. En gencimiz Resho, Afrin’den. Önce Tal Abyad’da savaşmış, sonra bize katıldı. Alan Qamishlo’dan, en iyi mahallelerinden. Sere Kaniye’de savaşmış önce, o da sonra bize katıldı. Bedeninde birkaç yara izi var. Yaraların Avin için olduğunu söylüyor. En büyüğümüz ise Dersim, Kandil Dağı’ndan. Karısı Diyarbekir’de şehit olmuş ve onu iki çocuğuyla yalnız bırakmış.

Kobane’nin eteklerinde bir evdeyiz. Ev sahipleriyle ilgili çok şey bilmiyoruz. Yaşlı bir adamın fotoğrafları var, ve de genç bir adamın. Genç adamın fotoğrafının üstünde siyah kurdele var, sanırım şehit düşmüş… Qazi Mohamad, Mulla Mustafa Barzani ve Apo’nun da birer fotoğrafı var burada. Bir de Kürdistan’dan bahseden eski bir Osmanlı haritası.

Epeyce bir süredir kahve içmedik, hayat kahvesiz bile güzel olabiliyormuş. Doğrusu, seninki kadar güzel kahveyi hiç içmedim anneciğim.

Barışçıl bir şehri savunmak için buradayız. Kimseyi öldürmek gibi bir işe bulaşmadık. Hatta, pek çok yaralıyı ve mülteci Suriyeli kardeşimizi misafir ettik. Onlarca camisi olan Müslüman bir şehri savunuyoruz. Barbar güçlere karşı.

Anne, bize açılan şu pis savaş sona erer ermez ziyaretine geleceğim. Dersim’le geleceğim, o da Diyarbekir’e çocuklarını görmeye gidecek. Hepimiz evlerimizi özledik ve dönmek istiyoruz, ama bu savaş özlemek nedir bilmiyor. Belki de dönemem anne. Eğer öyle olursa, emin ol ki uzun süre seni görmenin hayaliyle yaşadım, ama başarılı olamadım.

Bir gün Kobane’ye geleceksin ve son günlerime şahitlik yapan evi arayacaksın biliyorum… Ev Kobani’nin doğusunda. Bir kısmı hasar görmüş, kapısı yeşil ve sniper kurşunları nedeniyle delik deşik. Üç pencere göreceksin, biri doğuya bakıyor. Bu pencereye adımı yazdım, kırmızı mürekkeple… Güneş ışığı penceredeki kurşun deliklerinden odaya sızıyordu anneciğim ve işte bu pencerenin arkasında son dakikalarımı saydım, bekledim.

Ve işte bu pencerenin arkasında, Azad annesiyle ilgili son şarkısını söyledi, güzel sesiyle: “Anne, özlüyorum seni”

ANNE, ÖZLÜYORUM SENİ, Kızın, Narin.”

Bir ülkede insan hakları ve demokrasiye dair evrensel değerler ayaklar altına alınmışsa, hukuk da, ahlak da, vicdan da yara almışsa, devleti yönetenler toplum üzerinde polis terörünü, yargı terörünü eksik etmezse, savaşın dilini ve yöntemlerini sürdürürse, o ülkede barış sürecinden bahsedilemez.

Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri’nden Türkiye’de Cumartesi Anneleri’ne, Şili’de AGRUPACION’dan, Kobane’de ‘Şehîd Jîn’e tüm dünyada kayıplarının peşini bırakmayan, direnen annelerden öğrendiğimiz şey şudur; Tek bir mücadele kaybedilir; o da terk edilen mücadeledir…

O halde Cumartesi Anneleri 500. eylemlerine ulaştılarsa boşuna değildir...